Asbest, doğada bulunan lifli bir mineral olarak, ısıya oldukça dayanıklı, yalıtım özelliği kuvvetli bir maddedir. Uzun yıllardır binaların inşasında, sanayide, gemi yapımında ve pek çok endüstriyel üründe kullanıldı. Bu özelliği ve ucuz olması sebebiyle uzun yıllar “mucize toz” olarak adlandırıldı. Ancak artan kanser vakalarıyla ilişkisi ortaya çıkıp, asbestin kanserojen olduğu anlaşıldıktan sonra ise adı “katil toz” olarak anıldı. Dünyada 2005 yılında, Türkiye’de ise 2010 yılında kullanımı yasaklandı. Ancak denetim eksikliği nedeniyle merdiven altı firmaların stoklarında kalarak, kullanılmaya devam edildiğinden endişe duymaktayız.
Asbestin birçok farklı riski bulunuyor. Çevresel, endüstriyel, mesleki maruziyet gibi bir çok maruz kalma şekli var. Bunlar arasında en kötüsü ise bana göre binaların yıkım işleri. Çünkü o binaların yakınlarında yaşayan herkes; çoluk, çocuk, genç, yaşlı demeden herkes o kanserojen tozlara maruz kalıyordu. Özellikle deprem afetinden sonra ortaya çıkan tozuma, ikincil afete dönüşerek, çevre ve halk sağlığını tehdit ediyor.
30 Ekim 2020 Depremi ve Sonrasında Yıktırılan Binalar
İzmir’de 30 Ekim 2020 günü meydana gelen Seferihisar-Sisam merkezli deprem, 117 yurttaşımızı hayattan kopardı. Depremin ardından ağır, orta ve az hasarlı olarak tespit edilen yaklaşık 2000 civarında bina, malikleri veya kamu otoritesi tarafından yıktırıldı. Bu binalar arasında apartmanlar da vardı, kamu binaları da. İzmir’in göbeği denilebilecek Konak Meydanındaki İzmir Büyükşehir Belediyesi binası ile diğer kamu binaları da orta hasarlı oldukları için yıktırıldı. Bu binaların yıkımının ortak yanı ise Yönetmelikte yazılı şartlar yerine getirilmeden kara düzen yıkılmış olmalarıydı. Yıkımı yapan hafriyat firmalar yer yer değişse de, yıkımın şekli ve görüntüsü, üç aşağı beş yukarı aynıydı. Tonlarca enkazın ve mahşeri tozun üzerine ince bir hortumla su sıkmayla, tozumaya karşı önlem alındığı görüntüsü veriliyordu.
Peki aslında ne olmalıydı? Binaların Yıkılması Hakkında Yönetmelik Neden Çıkarıldı? Niye Uygulanmıyor?
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından çıkarılan,13 Ekim 2021 tarihli ve 31627 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Binaların Yıkılması Hakkında Yönetmelik”te, binaların yıkılması sırasında çevre ve halk sağlığı önlemlerinin alınmasına azami özen gösterilmesi istenirken, gerekli önlemler tek tek sayılmaktadır. Bakanlık bu yönetmeliği çıkararak, bina yıkımlarının ruhsatını düzenleme ve denetleme yetkisini de ilgili belediyelere bırakıyordu. Ancak ilçe belediyeleri hiç oralı olmayıp, denetleme görevlerini neredeyse hiç yerine getirmemekteler.
İzmir’de 30 Ekim 2020 depreminden sonra yıktırılan binaların hiç birinde Yönetmelikte yazılı önlemlerin (halkın bilgilendirilmesi, gerçekçi asbest laboratuar raporu, seçici yıkım, kat eksiltme yöntemiyle yıkım, güvenlik filesi, toz perdesi, toz bastırma sistemleri, pulverize buhar püskürtme makinesi vb.) alındığını hiç görmedik. Aynı şekilde belediyelerin bu kara düzen yıkımları denetlediğine de henüz rastlayamadık. Denetimsizliğin bir sonucu olan bu kara düzen yıkımlar, pek çok fotoğraf ve video görüntüleri ile basına da haber olarak yansımıştı. Depremden sonra bina yıkımlarıyla adeta ikincil afete dönüşen, çevreye saçılan asbest tozları, çevre ve halk sağlığı üzerindeki büyük tehlike yaratmaktadır. Bu tehlike, sadece deprem sonrası yıkılan binalarla sınırlı değil. Yapı stokunun eski oluşuna paralel, kentsel dönüşümle yıkılacak binlerce bina da bu tehlikeyi daha da artıracağa benziyor.
Asbeste Kurban Verilen Bir Can; Erol Yıldız. Asbeste Karşı Mücadeleye Adanmış Bir Hayat; Çiğdem Yıldız
Yine böyle bir bina yıkımı sürecinde 2021 yılında Türkiye Asbest Mağdurları Grubu kurucusu olan Çevre Mühendisi Çiğdem Yıldız’la tanışmıştık. Babası Milli Eğitim Bakanlığından emekli müfettiş Erol Yıldız, çevresel asbeste maruziyete bağlı Mezotelyoma hastalığının kurbanlarından biriydi. 2013 yılında Mezotelyoma teşhisi konulan babasını, 2014 yılında kaybetmişti. O günden sonra Çiğdem, hayatını adeta bu mücadeleye adamış. Acı öyküsü ve kararlı mücadelesinden etkilenmiştim. Sayesinde bu konuya duyarlılığım daha da arttı. Çiğdem Yıldız ile birlikte 2021 yılından beri İzmir’de düzenlediğimiz farkındalık etkinliklerinde asbest tehlikesini ve Mezotelyoma hastalığını binlerce insana duyurduk.
26 Eylül 2024 Günü İzmir’de Sokak Tiyatrosu ve Halka Doğrudan Bilgilendirme
Bu yıl artık salon etkinliği yerine sokağa çıkarak doğrudan halka anlatalım istedik. Önceki yıllarda olduğu gibi 26 Eylül Dünya Mezotelyoma Farkındalık Gününü anlı sanlı meslek odaları, sendikalar, çevre ve ekoloji örgütleri yine es geçtiler. Oysa bizler bunu Çiğdem Yıldız’a ve babası Erol Yıldız amcaya bir vicdan borcu bilerek sokağa çıkıp, halka anlattık. Yetinmedik, Alsancak Kıbrıs Şehitleri Caddesi üzerinde Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde, konuyu anlatan kısa bir tiyatro oyunu da sergiledik. Tüm uğraşımız; Erol Yıldız’ın ve tüm asbest kurbanlarının çektiği ağrıları başka insanlar çekmesin. Az maliyetle çok kar etmek isteyen, çevre ve halk sağlığını önemsemeyenlerin bu aymazlık ve ihmalinin bedelini, halkımız ödemesin. Kendimiz, arkadaşlarımız, dostlarımız, sevdiklerimiz, çocuklarımız bu kanserojen t tozları solumayalım, kanser olmayalım istiyoruz.
Kimler Kanserojen Asbest ve Mezotelyoma Risk Grubunda?
Deprem sonrası arama kurtarma ve enkaz kaldırma gibi işlerde resmi, özel veya gönüllü olarak görev yaptıysanız; siz de riskli gruptasınız. Ya da evinizin / işyerinizin yakınında herhangi bir sebepten dolayı bina yıkıldıysa, kentsel dönüşüm için bina yıkımı yapılıyorsa, eğer gerekli önlemler de alınmadıysa, siz de riskli gruptasınız. Asbest, silika vb. gibi kanserojen tozların sebep olacağı çeşitli pnömokonyozlara karşı, belirli aralıklarla ilgili sağlık kuruluşlarına, meslek hastalıkları hastanelerine başvurması öneriliyor. Erken teşhis, çoğu durumda hayat kurtarabilir. Önceden afetlere karşı önlemleri konuşurken, şimdi riskler arasına çevre ve halk sağlığını tehdit eden asbest gibi ikincil afetler de eklendi.
Afetsiz ve asbestsiz günler dileğiyle. Servet ERTAŞ
Servet Ertaş
YORUMLAR