Azmi Karamahmutoğlu: CHP’li Esenyurt Belediye Başkanının görevden alınıp yerine kayyum atamasından sonra bugün de Mardin, Batman ve Halfeti belediye başkanlarının görevlerinden alınıp yerlerine kayyum atandığını görüyoruz. İçeriğe ilişkin henüz tam olarak açıklama yapılmadığı için bir değerlendirme yapamayacağız fakat bu hususa ilişkin tek bir şeyi özellikle Mardin Belediyesi üzerinden söylemek istiyorum; Mardin Belediye Başkanı, Dem Partili Belediye Başkanı Ahmet Türk, 2017 yılında cezaevinden tahliye ettirilen Ahmet Türk’tür. Cezaevine yine benzer bir suçlamayla alınıyor bu Dem Partili, önceki adıyla HDP’li Ahmet Türk, cezaevine benzer bir suçlamayla alınıyor. 2016 yılının son ayları, sadece 4 aya yakın bir zaman yattıktan sonra, 2017 yılının Şubatında, 4 ayı bulmayan bir mahpusluk hayatıyla beraber, Devlet Bahçeli’nin Ahmet Türk’ün sağlığı üzerinden bir söylem geliştirip endişesini dile getirip tahliyesinin, serbest kalmasını isteyen, talep eden bir çıkışı oluyor. Bahçeli’nin bu isteğini hükümet olağan karşılıyor ve Ahmet Türk tahliye ediliyor. Ahmet Türk, Hapis yatamayacak kadar sağlığı bozuk olduğu için cezaevinden tahliye ediliyor.
Bu arada aslında aynı anda adli tıp Ahmet Türk’ün kalbindeki pilin hapis yatmasına engel olmadığını, 6 aylık periyodik kontrollerle hapis yatabileceğini söylemiş olduğu halde Ahmet Türk serbest bırakılıyor. Sağlık sebebiyle hapis atamayacak olan Ahmet Türk, çıkar çıkmaz yine siyasete devam ediyor.
Kaldığı yerden devam ediyor ve belediye başkanı oluyor. Belediye başkanlığı yapıyor, belediye başkanı seçiliyor. Bugün de yine benzer suçlarla aynı Ahmet Türk görevinden alınıyor. Olan biten ne?
Olan biten, Türk toplumu, Türkiye geriliyor, ayrıştırılıyor, çatıştırılıyor, kamplaştırılıyor. Bu, Ahmet Türk üzerinden de yapılıyor. Başka isimler üzerinden de yapılıyor. Belli ki AKP hükümetinin ve Cumhur İttifakı’nın kafası çok karışık. Belli ki ne yönetebiliyorlar ne de idare edebiliyorlar. Son üç haftadır İmralı’daki terörist başının serbest bırakılması ve Meclis’te konuşturulması teklifiyle ülke gündemine sokulan PKK örgütüyle müzakereye oturulması hususu daha önce denenmiş ve yanlışlığı ispatlanmış, faydasız olduğu görülmüş bir politikadır.
Kendisini Türk milliyetçisi olarak tanımlayan hiçbir ferdin terörist başını affetmek ve terör örgütü ile müzakereye oturmak gibi bir politikaya yüz vermesi, prim vermesi söz konusu olamaz.
Diğer yandan akıllara ziyan farklı bir politik yaklaşım geliştiren bir ana muhalefet liderimiz var. Özgür Özel’in mottolaştırdığı haliyle ‘terör örgütü benim sorunlarım bitti demeden bitmez’ diyor. O böyle söylemiyor, ‘Kürt sorunu’ diyor. ‘Kürtler benim sorunlarım bitti demeden Kürt sorunu bitmez’ diyor.
Ayrılıkçı siyasal Kürtçü hareketinin talepleri karşılanmadıkça sorunların bittiğini söylemeyecektir. Yani ‘sorunlarım bitmedi’ diyecektir. Bu durumda terörü politika yapmada vasıta kılan yani politika yaparken terörü araç olarak kullanan PKK öncülüğünde siyasallaşmış olan Kürtçü hareketin tüm talepleri karşılanacak mıdır?
Bu talepten içerisinde ilan edilmiş bir bayrak, sınırları çizilmiş bir ülke, adı konmuş bir devlet de vardır. Bunların içerisinde sadece ‘kendi dilimle müzik yayını yapmak istiyorum’ diyen de vardı. Sadece kendi dilimle dergi çıkarmak istiyorum diyen de vardı. Karşılandı. Sadece ‘kendi dilimi öğreneceğim, kurslarım olsun diyen’ vardı. Karşılandı. Devlet, TRT’de kanal verdi. Bunun sonu yok. Çünkü üzerinizde yekpare, monoblok, tek parçalı bir siyasal yapı yok.
Aslında karşınızda tek bir muhatap yok. Fakat ne yazık ki ana muhalefet partisi bile bu konuyu işlerken sanki karşımızda tek bir muhatap varmış gibi bunun adını ‘Kürt ve Kürtler’ diye koyuyor. Halbuki oysa gerçeğimiz şudur, bizim 30-40 yıldır yaşadığımız gerçeğimiz şudur: Bizim açımızdan evet ülkemizde sorunlarımız vardır. Ekonomik yıkım, işsizlik, açlık, yokluk, yoksulluk, fukaralık başta olmak üzere birçok sorunumuz vardır ki bu sorunlardan biri de vatandaşlarımız için en ölümcül olan terör sorunudur. Fakat meselenin adı Kürt sorunu değildir. Terör sorunudur. Eğer siz meselenin adını Kürt sorunu diye koyarsanız terörün adını da Kürt terörü olarak koymuş olursunuz ki bunu yapmaya hakkınız yok.
AKP ve Cumhur İttifakı iktidarının bir sıkışmışlığı söz konusu belli ki. Eğer bir sıkışmışlığı karşı karşıya kaldığı bir mecburiyet varsa iktidarlarını sürdürmek için Türkiye Cumhuriyeti’ni ateşe atmasınlar. Sıkışmışlıklarını sırtlarına kambur olarak alıp ülkenin önünü açmalıdır ve iktidardan çekilmeli, ülkeyi seçime götürmelidir Cumhur İttifakı.
Belli ki bu konu üzerinde yani terörün bitirilmesi, PKK ile müzakere, Suriye’de kurulmakta olan garnizon terör devletini tanıyıp, tanıtımını halka pazarlama gibi polemikler ve tartışmalar daha uzun süre devam edecek ve bunları uzun süre konuşacağız.
Fakat şunun çok iyi bilmesini isteriz ki; bu tartışmaya başladığımız ilk adımdan son adıma kadar bizim duracağımız yer, Zafer Partisi olarak bulunduğumuz Türklük, Atatürk Cumhuriyeti ve Atatürk çizgisindeki Türk milliyetçiliği mevziisinden tek bir adım geri atmayacağız.
Bulunduğumuz mevzi burasıdır ve bu mevzide mıh gibi çakılı kalacağız.