Ergün’ün şiir dünyası, gerçek yanık Anadolu türkülerinin sıcaklığıyla yoğrulmuş. Her dizesi, Anadolu’nun bereketli topraklarından fışkıran duygularla dolu. Onun şiirlerinde, hayatın akışı içinde kaybolur konuşmak isteyip de dile getiremeyenlerin sesi var. Hüseyin Ergün, edebiyat söylemiyle, konuşamayanlara tercüman oluyor; kelimeler aracılığıyla içsel dünyaların kapılarını aralıyor.
İzmir’in kalbinden yükselen yüreğiyle insanca insana davranan muroğlu mahlası ile şair, name yüklü şiirleriyle toplumsal meselelere ışık tutuyor. Kitapları, okuyucusunu bir araya getirirken, her bir şiiri adeta bir edebiyat programına koşan bir tutku ile kaleme alıyor. Hüseyin Ergün, şairlik sıfatını sadece bir unvan olarak değil, tüm hücreleriyle yaşadığı bir yaşam biçimi olarak benimsemiş durumda. Şiirlerinde hayat ve aşka dair en güzel mesajları inşa ediyor. Şiirlerinde, düşüncelerini kendine şiar edinmiş bir söz mühendisi gibi, her kelimeyi özenle seçiyor ve okuyucusuna ulaştırıyor. “Mahşerde en yakınımızı bile tanıyamayacağımız” teması etrafında dönen şiirlerinde, insani duyguların derinliklerine inmeyi başarıyor. Gönül gözünün, adın gibi özel bir yere sahip olduğunu ifade ettiği dizeleriyle, okuyucunun kalbine dokunan bir üsluba sahip.
Ergün’ün şiirlerinde zaman, mekân ve mekan duygusu bir arada harmanlanıyor. Asrın ve yaşanmışlıkların edebiyat zincirlerine nakış misali işlenmesi, onun sanatını zamansız kılıyor. “Ölünce zaten unutulacaktık” dizeleriyle hayatın geçiciliğini ve insanın varoluşsal sorgulamalarını ele alırken, aynı zamanda sevginin, yaşamın ve dostluğun önemine vurgu yapıyor. Yağmurun insanı sevdiren, yaşamı yumuşatan bir güç olarak tasvir edildiği şiirlerinde, okuyucuya hem duygusal hem de düşünsel bir yolculuk sunuyor.
Hüseyin Ergün’ün şiirlerinde sıkça rastlanan temalar arasında insan sevgisi, doğa, yaşamın anlamı ve toplumsal meseleler yer alıyor. “Düşünce ikliminde kendi dünyasına bir yağmur damlası gibi nemlendiren” şiirleri, okuyucunun zihninde derin izler bırakıyor. Her bir dize, adeta bir yağmur damlası gibi ruhuna işliyor, insanı düşünmeye ve hissetmeye davet ediyor.
Ergün, edebiyatın gücüne olan inancını dizeleriyle, insan olmanın, sevmenin ve yaşamın ne kadar kıymetli olduğunu hatırlatıyor. Onun şiirlerinde sadece bir okuma deneyimi değil, aynı zamanda yokluk ve yoksulluğu dile getirirken hakkın adaletin mısralara işlendiği bir içsel keşif yolculuğuna çıkıyorsunuz
Benim gördüğüm şu Hüseyin Ergün, yitik düşlerin şairi olarak, edebiyat dünyasında kendine sağlam bir yer edinmiş durumda. sözü ve müziği yaptığı kendisine ait besteler ile Gerçek Anadolu türkülerinin sıcaklığı, insanca insana yaklaşımı ve derin düşüncelerini ortaya koymaktadır ilk kitabı bir hayal hikayesi ve ikinci kitabı gönül bağını okuduğun da onun şiirleri sadece birer sanat eseri değil, aynı zamanda yaşamın ta kendisi., her okuyuşta yeni bir anlam keşfetmek mümkün.
Edebiyatın gonca güller gibi açan şiirleri arasında, Hüseyin Ergün’ün eserleri, sevginin, yaşamın ve insan olmanın en güzel ifadeleriyle parıldıyor. Onun şiirleriyle, edebiyatın büyülü dünyasında unutulmaz bir yolculuğa çıkmak, her dizede yeniden doğmak demek.
Yitik Düşlerin Şairi: Hüseyin Ergün…
Edebiyatın içinde kaybolmak, hayatın en derin acılarını ve en tatlı anılarını bir şiirin satırlarında bulmak… İşte Hüseyin Ergün’ün kalemiyle buluşan her okuyucu, böyle bir yolculuğa çıkıyor. Onun her mısrası, sanki Anadolu’nun dört bir yanından toplanmış dertleri, sevinçleri, aşkla yoğrulmuş yürekleri temsil ediyor. Yanık Anadolu türkülerini, ezgilerin dokunmadığı yerlere şiirleriyle taşıyan, insanların yüreğine sözleriyle dokunan bir usta. O, bir nebze olsun insanları düşündüren, onlara hayatın anlamını ve derinliğini hatırlatan, yaşamın karmaşık yanlarını su yüzüne çıkaran, kimi zaman yanık bir türkü gibi acı, kimi zamansa baharın ilk çiçekleri gibi umut dolu bir söylemdir.
Ergün, yalnızca şair değil; aynı zamanda gazeteci ve yazar. Hayatın içinden kopup gelen hikâyeleri, yaşanmışlıkları ve toplumsal olayları kalemine ustaca yansıtan bir gözlemci. Her bir dizesinde, konuşamayanlara ses, gözyaşı dökenlere yoldaş olmayı hedefler. İnsanların kendi içsel acılarını dindirebilecekleri ve günlük koşuşturmaların arasında kaybolmuş duygularını bulabilecekleri bir şiir de olduğu gibi gazetecilikte de yaratıcı ve cesurdur. Onun kaleminden dökülen her sözcük, insan ruhuna işler ve duygulara tercüme olur.
Eserlerinde aşkı, dostluğu, özlemi ve insan olmanın güzelliklerini işlerken; yaşanmışlıkları unutulmaz birer hatıra gibi nakşeder. “İzmir kadar yüreğiyle insanca insana davranan” bu şair, yüreğini, şiirlerini okuyana açar, düşlerini herkesle paylaşır. Şiirlerinde, insana dair en saf ve gerçekçi yanlarıyla buluşur okuyucu. Ergün’ün kelimeleriyle dolu bir şiir okurken, insan; doğayı, insanı, yaşamı bir bütün olarak görebilir, onun anlamını derinlemesine kavrayabilir.
okuyucusuna yalnızca sözlerle değil, bir ruh iklimiyle de dokunur. Düşünce ikliminde birer yağmur damlası gibi süzülen, gönüllere yerleşen şiirler onun kaleminden dökülür. Ve bu damlalar, her biri bir duygu denizine ulaşarak okuyucusunu kendine çeker. Şiirlerinde, insanı sevmenin anlamını, yaşamı ve hayatı kucaklamanın gerekliliğini işler. Ergün’ün dediği gibi; “Gece yağan yağmur gibi sevmek gerekir insanı; ne sessiz ne kirli.” İnsanlık, saf ve dolaysız bir sevgiyi hak eder.
Onun şiirleri sadece sözler değil, hayat dersleri gibidir. Düşünceleri, insana dair inançları ve dostça nasihatleri ile şiirlerinde bir bilge gibi konuşur Ergün. gönül gözünü açar, en derin hislerini uyandırır ve onları insanca değerlerle buluşturur.
Her dizesinde sevgi, merhamet, insanlık ve dostluk gibi evrensel değerlere vurgu yapan Türk şiirinin naif sesi olarak edebiyat sahnesinde yerini sağlama alacağına inanıyorum. Şairin, hayata ve insana dair düşüncelerini her dizesinde öne çıkararak, edebiyatın saf güzelliğini şiirlerinde taçlandırması; onu “yitik düşlerin şairi” kılıyor.