Bizleri ekranları başından ve sosyal medya hesaplarından takip eden kıymetli yurttaşlarımız, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Geçtiğimiz hafta, ülkemizde hukuk sistemini çöküşe götüren adımlara biri daha eklendi.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay’la ilgili 2. Kez verdiği “hak ihlali” kararına karşı utançla hatırlanacak bir karar aldı.
Ülkemizde hukuk güvenliği ve hukukun üstünlüğü bir kez daha yerle bir edildi…
Yasama, yürütme ve yargı organlarının; görev ve yetki sınırları Anayasa ve kanunlarla belirlenmişken,
Her şey bu kadar açıkken, Halkın iradesinin Milletin Meclisi’nde tam anlamıyla tecelli etmesinden rahatsız oldular. Hem de hiç utanmadan!
Görevi Türk milleti adına adalet dağıtmak olanlar, Hukukun üstünlüğüyle, demokrasiyle, kuvvetler ayrılığıyla ilgilerinin olmadığını, siyasi iktidarın emellerine hizmet ettiklerini bir kez daha gösterdiler.
Anayasa Mahkemesi ihlal kararı verdi mi? Verdi.
Dosyayı gereğinin ifası için Yerel Mahkemeye gönderdi mi? Gönderdi.
Yerel Mahkeme, yani İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesinin “Kişi hürriyeti ve güvenliği” ile “Siyasi faaliyette bulunma ve seçilme” hakkının ihlal edildiğini tespit ettiği Can ATALAY hakkında TAHLİYE kararı vermesi gerekirken, Dosyayı yasal olarak hiçbir yetkisi bulunmayan Yargıtay 3. Ceza Dairesine gönderdi. Ve Yargıtay 3. Ceza Dairesi Anayasayı yok sayarak, yetki gaspı yaparak hukuk düzeninde YOK HÜKMÜNDE olan bir karar verdi.
Bakın bu karar ne yazık ki ülkemize siyasi ve ekonomik açıdan çok ağır bedeller ödetecek bir sürecin kapısını aralıyor…
Çünkü ADALETİN olmadığı bir ülkede;
Özgürlük olmaz!
Demokrasi olmaz!
Kişilerin can ve mal güvenliği olmaz!
Ekonomik refah olmaz!
Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin haddini aşan, hukuk tanımayan, daha da ötesi yasalarımıza göre suç teşkil eden kararının arkasında;
MHP’nin, Anayasa Mahkemesi’ni kapattırmaya yönelik kışkırtıcı sözleri ve AKP’nin ülkeyi Anayasasızlaştırma hedefi olduğu açıktır.
AKP “Anayasa mahkemesi kararını tanımıyorum” diyerek çıktığı yola, mahkemeyi tehdit ederek ve hedef göstererek devam etmiştir.
Ancak şunu kimse unutmasın:
Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Anayasayla teminat altına alınmış hukuk düzeni, hiçbir siyasi partinin hesaplarına kurban edilemeyecek kadar kıymetlidir.
Biz askeri ve siyasi darbelerin karşısında her zaman demokrasiyi savunduk.
Bugün de yargı eliyle Anayasa’ya darbe yapmaya çalışanların tereddütsüz bir şekilde karşısındayız.
Bu nedenle geçen hafta Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel’in yaptığı çağrıyı yineliyor,
14 Ocak’ta Anayasamıza, hukuk ve adalete, yani geleceğimize sahip çıkmak için tüm vatandaşlarımızı, tüm siyasi partileri, Ankara Tandoğan Meydanı’na davet ediyoruz.
Değerli Arkadaşlar,
Bağımsız araştırma kuruluşlarının yüzde 127 olarak açıkladığı enflasyon, iktidarı üzmekten çekinen TÜİK tarafından yüzde 64,77 olarak açıklandı.
TÜİK’in açıkladığı enflasyona göre belirlenen emekli ve memur maaş zamları ise tam bir hayal kırıklığı yarattı.
Çünkü zamlar, cebe girmeden eridi bile…
Türkiye, sefalet endeksinde dünyada en kötü durumda olan
10’uncu ülke…
Son 22 yılda AKP’nin en fazla mağdur ettiği kesimlerden biri olan EMEKLİLER, temel ihtiyaçlarını karşılayamaz, hatta dışarıda bir bardak çay içemez hale geldi.
Değil TÜİK rakamlarına göre yapılacak maaş artışı, bağımsız kuruluşların enflasyon rakamları bile emeklinin derdine derman olmakta yetersiz kalıyor…
Emekli aylık bağlama oranlarını düşüre düşüre kuşa çeviren sizsiniz!
Haklarını isteyen emeklilerimize lütufta bulunuyor gibi davranamazsınız!
Emeklileri bu hale siz getirdiniz…
Şimdi onları içine soktuğunuz bu durumdan çıkarmak da sizin göreviniz!
İnsanca yaşamak isteyen emekliler, sizden sadaka istemiyor, , Emeklerinin karşılığını bekliyor!
Bakın!
Türkiye, emekli aylıklarını iyileştirecek kaynak ve güce sahip…
Bugün emekliler bu sefalete mahkûm ediliyorsa bu, AKP’nin siyasi tercihidir.
AKP bir an önce emeklilerimize hak ettikleri standartları sağlayacak şekilde “seyyanen” zam yapmak zorundadır.
Siz duymaktan bıkacaksınız ama biz söylemekten bıkmayacağız, “En düşük emekli maaşı da en az asgari ücret kadar olmalı.”
Değerli Basın mensupları,
22 yıldır iktidar olan AKP, hem deprem konusunda önlem almadı, hem de deprem konutları vaatlerini hayata geçirmedi.
Maalesef Hatay’ın Samandağ ilçesinde prefabrik evde çıkan yangında 1 yaşındaki Doğa ve 4 yaşındaki İsacan kardeşler hayatını kaybetti.
O canları bizden deprem değil ihmal aldı.
Hükümet depremzedeler için 680 bin konut vaat etti!
Peki kaçını yaptı?
Bir yıl olacak…
Kaderine terk edilen, süslü vaatlere rağmen barınma sorunu çözülmeyen yüzbinlerce insanımız, çadırlarda, konteyner kentlerde, prefabrik evlerde hayata tutunmaya çalışıyor.
Ve siz bunu hala seçim vaadi yapıyorsunuz.
İki çocuk hayatını kaybetti…
AKP DÜZENİNDE İNSAN HAYATININ DEĞERİ YOK!
ÇOCUKLARIN DEĞERİ YOK!
AKP DÜZENİNDE PARANIN DEĞERİ VAR,
RANTIN DEĞERİ VAR, SAMİMİYETSİZ, SAHTE, İKİ YÜZLÜ SEÇİM VAADLERİNİN DEĞERİ VAR…
Değerli Arkadaşlar,
Türkiye’de büyük emeklerle ve özverili çalışmalarla kazanılan,
En çok tercih edilen üniversiteler, maalesef en çok terk edilenler oldu…
Türkiye’nin en seçkin üniversitelerinde 2 yılda 700 bin üniversite öğrencisi okullarını bırakmak zorunda kaldı.
Özellikle de büyük şehirlerdeki okulları…
Tek sebebi hayat pahalılığı…
Büyük şehirlerde ekmek 10 lira oldu, simit 12 lira…
3 öğün yemek veren bir özel yurdun aylığı en az 15 bin lira…
Ankara’da, İstanbul’da 15 bin liraya kiralık ev bulmak ise hayal…
Düşünsenize, bir asgari ücretlinin çocuğunu, İstanbul’da okutması mümkün mü?
Ya da emekli maaşıyla şehir dışında çocuk okutulabilir mi?
Mümkün değil!
Her 10 üniversite öğrencisinden biri büyük hayal kırıklığı yaşıyor, okulu bırakıyor, anneler ve babaların hesabına da çaresizlik düşüyor.
AKP iktidarının Bakanları da halka masallar anlatıyor…
Yok enflasyon düşecekmiş,
Yok ev kiraları düşecekmiş,
Yok ekonomi büyüyecekmiş!
Bir de bu hikayeleri, dolar 30 liraya dayanmışken, etiketler her gün değişirken anlatıyorlar.
Ya Artık Yeter!
Önce damat geldi batırdı!
Sonra gözlerinden ışık saçan Nebati geldi sıvadı!
Şimdi de Mehmet Şimşek geldi cila çekiyor.
Değerli Arkadaşlar,
Cumhuriyetin 100. yılında Galatasaray-Fenerbahçe arasındaki Süper Kupa finalinin Suudi Arabistan’da oynanması kararı, başlı başına bir rezaletti.
Futbolcularımız, demokrasinin olmadığı, kadın haklarının hiçe sayıldığı, düşünce özgürlüğünün her alanda sınırlandığı bir ülkeye gitmek zorunda bırakıldı.
Peki ne için?
3-5 Suudi Arabistan Riyali için!
Cumhurbaşkanı Erdoğan yaşanan bu rezilliklerin utancını duyacağına,
“Riyad’dan size ekmek çıkmaz, tişörtleri farklı şekilde boyamak size bir şey kazandırmaz” açıklamasını yaptı.
Evet Riyad’dan bize ekmek çıkmaz Sayın Erdoğan!
Oranın ekmeğini ancak sen yersin…
Bahçeli ise yine bildiğimiz gibi…
Ülkede milli bir duruş sergileyen kim varsa karşısına dikilmeyi görev biliyor.
Sayın Bahçeli “Fenerbahçe ve Galatasaray yönetimi süreci yönetememiştir” diyerek; kendisine yakışan bir milliyetçilik örneği sergiledi.
Bu rezalet, Sarayın ve ona destek veren çakma milliyetçilerin tarihe geçecek bir ayıbıdır!
Şehidi için milli yas ilan etmeyip Suudi kralı ölünce milli yas ilan eden Arap sevici zihniyetinize, milli değerlerimizi, Mustafa Kemal Atatürk’ü ve bağımsızlığımızın sembolü İstiklal Marşı’mızla, Şanlı Türk Bayrağımızı yedirmeyeceğiz.
Değerli Arkadaşlar;
Sınır güvenliğimiz defalarca uyarmamıza rağmen yok sayıldı.
İŞİD denilen katiller sürüsü elini kolunu sallaya sallaya ülkemize girdi.
Sığınmacı ve kaçaklar konusunda AKP ve Erdoğan’ın sorgusuz, sualsiz ülkeye soktuğu, ne idiği belirsiz kitleler büyük bir milli güvenlik sorunudur.
MİT’in yaptığı İstanbul merkezli operasyonda yakalanan 34 kişi, İsrail gizli servisi Mossad ajanı çıktı.
Uyrukları Suriye, Filistin, Lübnan ve Irak olan bu 34 kişiden cami imamı olarak vaaz verenler var…
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş ise ülkenin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’e saygısızlık yapmaktan, araba modeli büyütmekten, kılıçlı şovlara hazırlanmaktan ve sanatçıları ışık hızıyla şikâyet etmekten bu işlere odaklanamıyor.
Camilere imam diye sokulan adamlar İsrail ajanı, Mossad ajanı çıkıyor.
Fakat Ali Erbaş’tan tek cümle duyamıyoruz.
Görev alanına girmeyen her konuda fikri olan Erbaş’ın bu konularda fikri yok.
Bu ajanların içinde Sağlık Bakanlığında çalışan da var.
Birçoğu konut satın alarak vatandaşlık da almış.
Pırıl pırıl genç doktorlarımıza “giderlerse gitsinler” diyerek kapıyı gösteren zihniyet, sağlık eğitimi alıp almadıkları belli olmayan, Türkçe bilmeyen kişilere sağlık hizmeti verdiriyor.
Üstelik Mossad ajanı olduğu ortaya çıkan sağlık görevlisi, Filistin’den gelen yaralı hastalara bakan bölümde çalışıyor.
O kadar iş bilmiyorlar ki, deyim yerindeyse kediye ciğer teslim ediyorlar.
Ülkemizi yabancı servislerin cirit attığı, yabancı mafya baronlarının hesaplaştığı yer haline getiren düşük profilli iktidara soruyoruz;
Milyonlarca sığınmacı ve kaçaktan daha kaçı yabancı servislere çalışıyor?
Diğer bakanlıklarda da ajan var mı?
Sizin iktidarınızda ülkeye giren sığınmacı ve kaçakların kaçı İŞİD militanı? Kaçı Mossad ajanı?
Bu soruların cevabını biliyorlar mı?
Tabi ki Hayır!
Muhabir, sokak röportajında Suriyelilere “Suriye’de savaş bitse döner misin” diye soruyor.
Adam “Hayır, dönemem çünkü Suriye’de hapis cezası aldım” diyor.
Hangi suçtan ceza aldı, Türkiye’ye nasıl geldi haberleri var mı? Yok!
Üzülerek söylüyorum ki, AKP iktidarı ülkeyi Dingo’nun Ahırına çevirdi.
Özellikle Amerika Birleşik Devletleri Afganistan’dan çekilme sürecini başlattığında ABD Başkanı Biden ve Erdoğan arasında baş başa bir görüşme yaşandı.
Bu görüşmenin ardından Türkiye Afgan akınına maruz kaldı. Gelenler kadın, çocuk, yaşlı değil, genç erkeklerdi.
Yabancı servislerin maşaları, sığınmacı ve kaçak olarak ülkemize giriyor, konut satın alarak vatandaşlık alıyor.
Ülkeyi ajanlar, çeteler, mafya liderleri ile doldurdular.
Binlerce gencimiz işsiz ama bakanlıklarda, devlet kurumlarında Suriyeliler istihdam ediliyor.
Değerli Arkadaşlar;
Batman bir cumhuriyet mucizesidir.
Bir zamanlar sanat ve kalkınmanın eşsiz bir uyumla büyüdüğü genç cumhuriyetin mucizesi Batman,
Bugün AKP’nin desteğiyle Meclis’e giren bağnaz, radikal gerici unsurların miting yaptığı bir yer haline geldi.
Batman’da kurulan Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı Orkestrası’nın bir dönem altın mikrofon ödülü kazandığını düşünürsek, bugün gelinen nokta içler acısıdır.
Cumhuriyet mucizesi Batman’daaaan,
HÜDA-PAR’ın katır üstünde sokaklarını “Hilafet diye inlettiği” Batman’a…
Yürüyüş yapanlar hak arayanlar olunca biber gazı, gözaltı…
Hilafetçi, gerici yapılar olunca kırmızı halı…
Bütün bu hilafet tartışmaları, Batman’daki gerici ve yobaz mitingi,
Sadaka gibi zamlar ve tepe taklak giden ekonomi konuşulmasın diye…
Hepsini biliyoruz.
Bu milletin “Türkiye Yüzyılı”, “Güçlü Türkiye” masallarına karnı tok…
Türkiye güçlü ama AKP’nin sayenizde değil AKP’ye rağmen güçlü…
Mustafa Kemal Atatürk’ün attığı sağlam temeller sayesinde, çağdaş, laik, demokratik cumhuriyet sayesinde güçlü…