GENEL

ÇEVREYİ KORUMA BİLİNCİ, ÇEVRE HAKKINI ÖĞRENMEKLE GELİŞİR

Karşıyaka Belediyesi STK Yerleşkesinin organizasyonu ile
çevreyi temiz tutma konusunda farkındalık ve halka örnek olmak için Karşıyaka Sahilde Atatürk anıtı önünde toplanıldı.

İZ-AFED (İzmir Afet Bilinci, Çevre ve İklim Farkındalığı Derneği), ÇEDAK (Çevre ve Doğa Aktivite Kulübü Derneği) Karşıyaka Kent Konseyi ve diğer STK temsilcileri katılım sağladılar.

Toplulukla birlikte sahilden Tersaneye doğru yürüyerek, mıntıka temizliği yapıldı. Atıklar kaynağına göre ayrıştırarak, geri dönüşüm için toplandı.

Bu arada STK’lar adına
İZ-AFED Derneği Başkanı ve ÇEDAK Derneği Başkan Yardımcısı Servet Ertaş; çevre bilincinin ve önemine dair kısa bir konuşma yaptı.

5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde tehlike çanları çalıyor. Türkiye’de çevre sorunlarının listesi bir hayli kabarık: Orman tahribatı, su kaynaklarının yitirilmesi, iklim değişikliğinin insan ve doğa üzerindeki etkisi, fosil yakıtların sebep olduğu hava kirliliği, atmosfere sera gazı etkisi, denizlerin ve toprağın kirletilmesi, tehlikeli atıklar, kanserojen tozlar, plastik ve çöp sorunları… Ne yazık ki afetlerde olduğu gibi, çevre sorunlarında da ‘geri dönülmez noktaya gelinmeden önce’ adım atılmıyor ve önlem alınmıyor. Bu eksiklik, geleneksel “yara sarmacı” reaktif anlayıştan kaynaklanmaktadır. Oysa önceden önlem almak, afet tehlikelerinden ve çevre tahribatlardan korunmanın en etkili yoludur. Bunun adı ise proaktif yaklaşımdır.
Başta insanlar olmak üzere canlıların varlıklarını sürdürebilmeleri temel çevresel şart ve etkenlere bağlıdır. Bunlar temiz hava, temiz su ve temiz toprak-gıda ihtiyacıdır. Bu ihtiyaçlar, yaşamsal varlığın sürdürülebilmesi için de yegane şart olup, hukuken de birer haktır. İşte bu hak, yaşam hakkının bütünleyeni olan, çevre hakkıdır. Çevre Hakkı; T.C Anayasasının, 56. Maddesinde düzenlenmiş olup: “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir” der.


Bu madde; yaşam hakkının ancak sağlıklı ve dengeli bir çevrede gerçekleşebileceğini belirtmektedir. Çevre hakkı ile sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olan birey, aynı zamanda böyle bir çevreden yararlanabilmek için onu korumak, geliştirmek ve iyileştirmekle ödevlidir. Tüm bireylerin çevre hakkı vardır. Fakat aynı bireyler çevreyi de bozmama yükümlülüğü altındadır. Çevre hakkı, bugünkü kuşakları olduğu kadar, hatta daha da fazla gelecek kuşakları ilgilendirmektedir. Gelecek kuşaklar da çevre hakkının öznesi konumunda olunca, bugünkü kuşakların en önde gelen borcu, gelecek kuşaklara yaşanabilir bir çevre devretmektir. Çevre hakkını, canlı varlıklar bütünün haklarına uzanan bir çizginin başlangıç noktası olarak değerlendirmek gerekir. İnsanlar için çevre hakkı, canlılar için de sağlıklı ve dengeli bir çevre; anlamına gelir ve bu sonuç, canlı varlıklara haklar tanımanın ilk aşamasıdır.
Çevre Kanunu’nun 30. maddesi, pek farkında olunmasa da, çevre hakkı kavramıyla ilgili çok ileri bir hüküm getirmiştir. Madde, “Çevreyi kirleten veya bozan bir faaliyetten zarar gören veya haberdar olan herkes, ilgili mercilere başvurarak faaliyetle ilgili gerekli önlemlerin alınmasını veya faaliyetin durdurulmasını isteyebilir” demektedir. Yani çevreyi kirletenlere karşı, itiraz etme ve müdahil olma hakkımızın yasal dayanağı vardır.


Kirletenlere itiraz noktasında en temel eksiklik, çevre bilincinin toplumda yeterince oluşmamış olmasıdır. Bunun bir yansıması olarak, çevreyi koruma ve savunma sorunu sanki tüm yurttaşların değil de, sadece “çevrecilerin sorunuymuş” gibi yanlış bir algı var. Oysa temiz hava, temiz su, temiz gıda ve toprak, her insanın en temel hakkı ve yaşamsal ihtiyacıdır. Dolayısıyla bu hak ve ihtiyaçlarını da savunmak ve korumak da, herkesin ortak sorunu ve sorumluğudur. Toplumun genelini ilgilendirmiyormuş gibi, çevreyi koruma sorumluluğu, sadece bir avuç çevreci-ekolojistin sırtına yüklenerek, ekolojik kıyıma ve kırıma karşı mücadele asla başarıya ulaşamaz. ÇEVRE HAKKI bilincinin tüm yurttaşlara aşılanmasıyla ancak yol alınabilir.
Çevre tahribatı, küresel ısınma-iklim krizi ve meteorolojik afetler arasındaki döngüsel ilişkinin farkında olarak, diyoruz ki; afetlere karşı mücadelede çözüm, çevreyi korumaktan geçiyor. Tıpkı gelecek kuşaklara yaşanabilir bir dünya bırakma iddiasında olduğu gibi.
Sözlerimi bilge önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK’ün konuya dair iki anlamlı sözüyle bitirirken, hepinizi İZ-AFED Derneği adına saygı ile selamlıyorum.
“Çevreyi Korumak, Aklın Gereğidir.” , “Felaketlere Başa Gelmeden Evvel Koruyucu Ve Önleyici Tedbirleri Düşünmek Gerekir. Felaket Geldikten Sonra Dövünmenin Yararı Yoktur.” Mustafa Kemal ATATÜRK

N Haber Admin

Recent Posts

Köfteci Yusuf’tan sonra bir marka daha ifşa oldu. hem de Karşıyaka’dan

Türkiye'nin 2024 yılında en çok konuştuğu konulardan biri, gıda sektörüyle ilgili skandallar oldu. Tarım ve…

7 saat ago

Flört uygulaması kabus yaşattı…

yeni ilişkiler kurmak için kullanılan flört uygulamaları bir gencin hayatını mahvetti. Genç adamın tanıştığı kişi,…

7 saat ago

Altın için kritik dönem

Altın fiyatlarının 2750-2600 dolar civarında bulunmasını beklediğini söyleyen Soner Kuru, "Aşağı yönlü sert bir geri…

7 saat ago

Narlıdere Metrosu’nda sefer sıklığı artırıldı

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 287 milyon Euro’luk yatırımla hayata geçirdiği Fahrettin Altay ile Narlıdere’yi bağlayan Narlıdere…

8 saat ago

İzmir’de Apartmanlarda Gizemli Toplantılar

İranlı ve yabancı uyruklu Hristiyanların apartman dairelerinde düzenlediği iddia edilen toplantılar, şehirde merak uyandırdı. Bu…

8 saat ago

Muğla Büyükşehir’den Kırsal Kalkınmaya İpek Dokunuşu

Geleneksel tarımsal üretimi desteklemek ve sürdürülebilir kırsal kalkınmayı sağlamak amacıyla Muğla Büyükşehir Belediyesi, ipek böcekçiliğini…

8 saat ago