Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

DENİZ YÜCEL: “O bebekler siz ve sizin gibiler görevinizi yapmadığınız için öldüler.” 

Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü Deniz Yücel, Son günlerde Türkiye de yaşanan olayları değerlendirdi.

Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü

Ülkemizde şiddet son dönemde toplumun tüm kesimlerini derinden etkiliyor…

Ancak kadınlar, çocuklar ve sosyo-ekonomik durumu zayıf olan dezavantajlı gruplar üzerinde etkisi çok ama çok daha yıkıcı…

Hemen hemen her gün,

Hepimizi kahreden,

Bir o kadar da öfkelendiren yeni olaylarla sarsılıyoruz.

Önü alınmayan, her geçen gün artan şiddetin bu seferki mağdurları yeni doğan bebekler!

İstanbul’un göbeğinde içinde doktorların, hemşirelerin, sağlık çalışanlarının, özel hastane sahiplerinin de bulunduğu bir çete 3 -5 kuruş kazanmak uğruna yeni doğan bebekleri ölüme terk ediyor, 

Başta sağlık bakanlığı ve İl sağlık müdürlüğü olmak üzere devletin bütün kurumları ise büyük bir kayıtsızlık, acizlik ve vurdumduymazlık içerisinde bu yaşanan vahşete adeta seyirci kalıyor! 

1,5 yılı aşkın bir süredir bilinmesine rağmen, 

Yapılan şikayetlere, açılan soruşturmalara;

Devletin, Savcılığın, Emniyetin, Sağlık Bakanlığının tüm gücüne ve imkanlarına rağmen henüz yeni doğmuş bebekler, 

İnsanlıktan nasibini almamış, gözü dönmüş canilerin para kazanma hırsı uğruna, kan donduran, şeytanca bir planla hayattan koparılıyor…

19 hastanenin yenidoğan yoğun bakım ünitesi sanki birer ticari işletmeymiş gibi kiralanıyor, 

Bazıları hasta bile olmayan bebekler Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan para alabilmek için birer mal gibi, emtia gibi özel hastanelerin bu kiralanan yenidoğan ünitelerine sevk ediliyor, 12 bebek bile isteye ölüme terk ediliyor.

Bu iğrenç olayda ismi geçen hastanelerden birinin sahibi olan eski Sağlık Bakanı ve yine eski Çalışma Bakanı Mehmet Müezzinoğlu “vicdanım rahat” diye açıklama yapıyor.

Bütün bu olayların yaşandığı dönemde İstanbul İl Sağlık Müdürü olan, şimdiki Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, çıkmış hiç utanmadan “Kamuoyu yenidoğan çetesiyle meşgul ediliyor” diyor.

Olayların başladığı, yoğun bir şekilde yaşandığı, CİMER şikayetlerinin yapıldığı dönemde Sağlık Bakanı olan Fahrettin Koca’nın ise gıkı dahi çıkmıyor. 

Be insafsızlar!

Be vicdansızlar! 

Be Allahtan korkmaz, kuldan utanmazlar! 

O bebekler siz ve sizin gibiler görevinizi yapmadığınız için öldüler. 

Dönemin sağlık Bakanı Fahrettin Koca’dan, 

Ondan önceki sağlık bakanı Mehmet Müezzinoğlu’na, 

Dönemin İstanbul İl Sağlık Müdürü, şimdiki Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu’na kadar hepiniz bu bebeklerin ölümünden sorumlusunuz! 

Sizin büyük bir pişkinlikle kendinizi sorumluluktan kurtarmaya çalıştığınız bu rezil ortamda; olan küçücük bedenlere ve o bedenlere, evlatlarına kavuşamadan onları toprağa vermek zorunda kalan ailelere oldu.

Sorumlusunuz!

Halk sağlığını korumadığınız için,

Devlet hastanelerine yatırım yapmadığınız için,

Kamucu sağlık anlayışını, parası olanın sağlık hizmeti alabildiği, parası olmayanın ölüme terk edildiği bir sisteme dönüştürdüğünüz için sorumlusunuz…

Nitelikli, namuslu, donanımlı sağlık çalışanlarını bu ülkede tutmayı beceremediğiniz için,

Herkese eşit, parasız sağlık hizmeti sağlamadığınız için,

Sağlık hizmetlerinin niteliğini düşürdüğünüz için,

“Sağlıkta devrim” yalanları ile bu ülkede sağlık sistemini bitirdiğiniz için,

Küçücük bebekleri koruyamadığınız için sorumlusunuz!

Değerli basın mensupları; 

Bu olay 22 yıllık AKP iktidarının toplumda, bürokraside ve kurumlarda yarattığı çürümüşlüğün, yozlaşmanın, kirlenmenin somut bir sonucudur. 

Sağlık sistemini ticarileştiren, hastayı müşteri, hastaneyi ise ticarethane olarak gören, 

İnsan hayatını, insan sağlığını rant ve kazanç odaklı bir hale getiren AKP iktidarı, 

Ve onun liyakatsiz, beceriksiz, kifayetsiz, muhteris bakanları ve bürokratları bu bebek ölümlerinde olayın failleriyle birlikte sorumludurlar. 

Bu olayın İstanbul’daki 19 hastaneden ibaret olmadığını sosyal medya üzerinden yükselen şikayetlerden görüyoruz.

Kocaeli, Sakarya, Niğde ve Antalya’dan da benzer ihbarlar yapılıyor.

Bunun yanında, diyaliz merkezleri, yetişkin yoğun bakımları, özel bakım merkezleri ve yaşlı bakım merkezleri ile ilgili de benzer iddialar var…

Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel bu vahim olay ortaya çıktığında, olayı araştırmak, incelemek ve sorumlulukları olanları belirlemek üzere derhal bir heyet oluşturulması talimatı vermiş,

Genel Başkan Yardımcımız ve Gölge Sağlık Bakanımız Zeliha Aksaz Şahbaz ve Genel Başkan Yardımcımız ve Gölge Çalışma Bakanımız, Ankara milletvekili Gamze Taşcıer ile milletvekillerimiz Aylin Yaman, Kayıhan Pala, Gamze Akkuş İlgezdi, Turan Taşkın Özer, Murat Çan ve Ali Karaoba’nın olduğu bir heyet oluşturulmuş ve bu heyet derhal çalışmalarına başlamıştır. 

Genel başkan yardımcılarımız ve milletvekillerimizden oluşan heyet, konu ile İstanbul Tabip Odası, Eczacılar Odası ile görüşmüş, bu akşam saat 22.00 de İstanbul Valisiyle görüşülecektir.  Ancak Bakırköy Savcılığı, İl Sağlık Müdürlüğü ve Sosyal Güvenlik Kurumu İl Müdürlüğü heyetimizin görüşme talebine olumsuz dönüş yapmıştır. 

Gölge Bakanlarımızın Bakanlarla, Valiyle görüştüğü bir ortamda İl Müdürlerinin heyetimizin görüşmüyor olmaları ister istemez çekindikleri, saklamaya ve gizlemeye çalıştıkları bir şeyler olduğunu düşündürüyor.

Burada sizlerin dikkatini çekmek istediğim bir husu var değerli arkadaşlar;  

2023 Mart ayında Cimer şikayeti yapılmış, bu şikayet Mayıs’ta il sağlık müdürlüğüne ve emniyete bildirilmiş, Eylül 2023’te teknik takip yapılmış, 6 ay önce operasyon yapılmış ancak geçtiğimiz hafta Cumhuriyet Savcısının tehdit edildiği görüntüler ortaya çıkana kadar bahse konu hastanelerde ne ruhsat iptaline gidilmiş, ne de hastaneler kapatılmış. 

Tam bir aymazlık, vurdumduymazlık örneği…

Bu kokuşmuşluğun üzerinin örtülmesine asla izin vermeyeceğiz.

Bu pisliğin içinde yer alan, buna göz yuman, görevini gereği gibi yerine getirmeyerek, görevini savsaklayarak, ihmal ederek bu bebek ölümlerinde dahli ve payı olan kim varsa hak ettiği cezayı alıncaya kadar peşini bırakmayacağız.

Ben buradan iki kişinin de hakkını teslim etmek isterim değerli arkadaşlar; 

Her türlü tehdide ve baskıya rağmen bu ahlaksız, insanlık dışı çeteye karşı yürüttüğü soruşturmada bir adım dahi geri atmayarak çeteyi çökerten Cumhuriyet Savcısı Yavuz Ergin,

Ve bu ülkede her şeye rağmen halkın haber alma hakkı için gerçeklerin peşinde koşan bir gazeteci Emrullah Erdinç, ülkedeki bu korkunç sağlık skandalını ortaya çıkaran kişilerdir.

Son derece üzücü ve korkunç olayların yaşandığı ülke gündeminde, yaptığı haberlerle, yenidoğan çetesiyle, iktidardan daha çok mücadele eden gazetecilerimiz iyi ki varlar. 

Dünya Gazeteciler Günü’nde mesleğini layıkıyla yapan Özgür basının ne kadar önemli bir görev üstlendiğini bizlere bir kez daha gösterdiler. 

Her birine ayrı ayrı teşekkür ediyoruz.

Bu organize kötülüğe karışmış olan bütün özel hastanelerin tamamının ruhsatları askıya alınmalı. 

İşine geldiğinde her yere kayyum atayan AKP iktidarı, elini korkak alıştırmasın!

Ayrıca kayyım ataması için gereken yasal düzenleme salı günü Meclis’e getirildiği taktirde tüm desteği vereceğimizi de buradan ifade etmek isterim.

Böyle bir düzenlemenin Meclis’ten oy birliğiyle geçeceğinden hiçbir kuşkumuz yok.

Yeter ki iktidar, “bu işin ucu bana dokunur mu” diye düşünmeden, üzerine düşen görevi yapsın!

Büyük bir yüzsüzlükle koltuğuna yapışan ve bu yaşananlardan hem İl Sağlık Müdürü hem de Sağlık Bakanı olarak sorumluluğu olan Kemal Memişoğlu’nu bir kez olsun sorumlu davranmaya ve istifa etmeye davet ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, 

Toplumda şiddet olayları artarken elbette ilk bakmamız gereken yer adalet sistemidir. 

İnfaz edilmeyen bir cezanın,

Hukuk önünde hesap vermeyen suçluların olduğu adalet ve yargı sistemi mutlaka sorgulanmalıdır.

Herkesin yaptığının yanına kar kaldığı, benim suçlum iyidir, seninki kötüdür anlayışıyla, kişiye özel yasalar çıkaran bu çarpık düzen toplumsal şiddeti tırmandıran en önemli unsurlardan biridir. 

Toplumsal düzeni sağlamakta önemli bir rolü olan ceza sisteminin etkili olabilmesi için, her şeyden önce verilen cezanın uygulanacağı ve hükümlünün ıslah edilerek topluma yeniden kazandırılacağına ilişkin toplumda güçlü bir inanış olması gerekir.

Halbuki bugün, ülkemizdeki adalet sistemi ve infaz sistemi tümüyle çökmüştür. Toplum suç işleyenin arkası sağlamsa ceza almayacağı, ceza alsa da bu cezayı çekmeyeceğini düşünmekte, bu şekilde de toplumda yaygın bir cezasızlık algısı oluşmaktadır. 

Bakın değerli arkadaşlar; 

Mevcut İnfaz Kanunumuz 2004 yılında, AKP iktidarı döneminde çıkarıldı. O günden bugüne kadar İnfaz Kanunu tam 40 kez değiştirildi. 

Her bir değişiklikle İnfaz sistemi zayıflatıldı, etki alanı daraltıldı.

İyi bir ceza ve infaz sisteminde olması gereken “Hükümlünün ıslah edilip topluma yeniden kazandırılması” amacı tamamen rafa kaldırıldı.

İnfaz sonrasında denetim ve destek mekanizmaları işletilmedi.

Bugün, hüküm giyen kişiyi ıslah ederek topluma yeniden kazandıracak bir infaz sisteminden söz etmemiz mümkün değil.

İşte tam da bu nedenle evde, okulda, sokakta, iş yerinde hiç kimse kendisini güvende hissetmiyor.

Çeşitli adlar altında, neredeyse 2-3 yılda bir getirilen örtülü aflarla oluşan cezasızlık hali pek çok suçluyu cesaretlendirmiş, pek çok suçu da daha kolay işlenebilir hale getirmiştir.

Diğer yandan AKP’nin ülkeyi mahkum ettiği yoksulluk ve hayat pahalılığı toplumsal dokuyu çözerken, yaşamın bir bütün olarak değersiz görülmesine, kişilerin aileleriyle, toplumla ve kendileriyle bağlarının zayıflamasına neden olmakta; 

Hayata dair umudu, ideali, hayali olmayan gençler suça, uyuşturucuya yönelmekte, ya suç faili yada mağduru olmaktadır. 

Değerli arkadaşlar; 

Gerçek suçluların elini kolunu sallaya sallaya dolaştığı, şiddetin normalleştirildiği, şiddet gören mağdurun suçlandığı bu ülkede, bugüne kadar başında “reform” sözcüğü yazan 8 yargı paketi mecliste kabul edilerek yürürlüğe girdi. 

9’uncusu Genel Kurula görüşülecek, 10’uncusunun ise hazırlandığı söylenen, havalı sözlerle kamuoyuna pazarlanan Yargı Reformu Paketleri, “reformu” sadece başlığında barındırmaktan ileri gidememiştir. 

Yasa yapma tekniklerinin alt üst edildiği “Torba Yasalarla” yapılan düzenlemelerle; kanunlar anlam ve amacından uzaklaştırılmıştır.

22 yıllık AKP iktidarının bu topluma verdiği en büyük zararlardan biri adalete olan güvenin kaybedilmiş olmasıdır.

Bakın Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun verilerine göre Eylül ayında 34 kadın öldürüldü. 2024 yılının ilk 9 ayında 295 kadın katledilirken, 117 kadın şüpheli bir şekilde ölü bulundu.  

Kadına şiddetin engellenmesinde referans bir uluslararası metin olan İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasından bu yana en az 1127 kadın öldürüldü.

Bugün de Adana’da Buruk Mezarlığı’nı ziyaret eden kadın ve iki kızı, kimliği belirlenemeyen zanlı tarafından ne yazık ki öldürüldü.

Değerli basın mensupları; 

İstanbul sözleşmesinden anayasaya aykırı bir şekilde, bir gece yarısı kararnamesiyle çıkılmasıyla, AKP iktidarının eline bir kez daha kan bulaşmıştır. 

Son yaşanan olaylar bir kez daha göstermiştir ki; AKP iktidarı kadınları, çocukları koruyamadığı gibi bebekleri de koruyamamaktadır. 

Cumhuriyet Halk Partisi olarak toplumsal şiddetteki bu tehlikeli tırmanışın, bir bütün olarak ele alınması gerektiğini düşünüyoruz. Sorunun hukuki, psikolojik, sosyolojik, ekonomik pek çok boyutu olduğunu görüyoruz. 

Köklü değişikliklerin yapılması gerekiyor.

Ancak her gün bir kadın cinayeti işlenirken, her gün bir çocuk cinsel istismara uğrarken, bu köklü değişikliklerin uzun vadede ortaya çıkacak sonuçlarını bekleyecek kadar çok vaktimiz yok.

Toplumsal şiddet şu anda, en can yakıcı hali ile yaşanıyor ve çok hızlı bir şekilde çözülmesi için derhal somut adımlar atılması gerekiyor.

İstanbul Sözleşmesi derhal yeniden yürürlüğe koyulmalıdır. 

6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Kanunu üzerindeki tartışmalara son verilerek yasanın etkin şekilde uygulanması sağlanmalıdır.

Hızlı bir şekilde, caydırıcı bir ceza ve infaz sistemiyle de; cezasızlığı ortadan kaldıracak düzenlemeler derhal hayata geçirilmelidir. Artan toplumsal şiddet karşısında tüm siyasi partiler birlikte adım atmalıdır.

Değerli arkadaşlar;

Savunma Sanayi Destekleme Fonuna kaynak sağlamak amacıyla, limiti 100 bin ve üzeri kredi kartlarından 750 lira katılım payı alınmasını içeren teklif geri çekildi.

Daha doğru bir tabirle ERTELENDİ!

AKP Grup Başkanı Abdullah Güler, alınan kararı duyururken “ertelendi” diyerek açık kapı bırakmış oldu.

Detaylı inceleme yapacaklarmış.

Anlaşılan başka bir kılıf arama çalışmaları başlamış…

Bu yöntem AKP iktidarının 22 yıldır uyguladığı yöntemdir.

Olmaz yapılamaz deneni “ben yaparsam olur” anlayışıyla halka dayatıp, kamuoyunda bir tepki olduğu takdirde geri adım atmak AKP’nin şanındandır.

Fakat atılan bu geri adım vazgeçtikleri anlamına gelmez.

Erteledikleri düzenlemeyi, ülke gündemini değiştirip, en olmadık zamanda bir gece Resmi Gazete’de görüveririz…

Bakın,

24 Mayıs’ta yurt dışı çıkış harç bedelinin çıkış başına alınan harç tutarının 3 bin TL yapmak istediler.

Yine halkın büyük bir tepkisiyle karşılaşan AKP iktidarı yüzde 233 zamla 150 TL’den 500 TL’ye çıkardı.

AKP iktidarının “ne koparırsak kar” anlayışı, ülke ekonomisinin sonunu getirdi.

Önümüzdeki ay TBMM’de 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi görüşülecek…

Halkın bütçesini, nasıl sarayın bütçesi haline çeviririz diye gecesini gündüzüne katanlar,

Cumhurbaşkanlığı’nın bütçesine geçen yıla kıyasla yüzde 38 arttırarak 16 milyar 928 milyon 146 bin lira ayırmış!

Bu kadarıyla da yetinmemiş, Cumhurbaşkanlığı bütçesinde en fazla ödeneği de 9 milyar 857 milyon 811 bin lira ile mal ve hizmet alım giderine ayrılmış.

Anlaşılan, halka dayatılan tasarruf tedbirleri sarayın bütçesine işlememiş.

Ayrıca, 2025 yılı için Cumhurbaşkanlığı’na alınacak 20 araç için toplam 16 milyon 940 bin liralık ödenek ayrılmış.

Oysaki Tasarruf Tedbirleri Genelgesi’ne göre kamuda üç yıl süreyle yeni taşıt alımı kısıtlanmıştı.

Bir kez daha görüyoruz ki yayınlanan sözde tasarruf tedbirleri, halkın cebinden kursağından çaldıklarıyla kendilerine kaynak oluşturma çabasından başka bir şey değil!

Sokaktaki vatandaş yiyecek ekmek bulamazken, kirasını ödeyemezken, aybaşını getiremezden Diyanet İşleri Başkanlığına ayrılan bütçe, akıllara diyanetin makam araçlarını, şatafatlı gezilerini getirdi….

Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi; Ticaret Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Sanayi ve Teknoloji Bakanlıkları bütçelerini geride bıraktı. 

Geçen sene 91 milyar 824 milyon lira olan bütçe yüzde 41 oranında artışla 130 milyar 119 milyona yükseltildi.

Ocak-Eylül 2024 döneminde 74,5 milyar TL’lik gidere imza atan Diyanet bütçesi, Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinden daha fazla oranda arttırıldı!

Diyanet İşleri Başkanlığı, günde 16 bin 244 asgari ücret tüketirken, 17 bin 2 lira alan asgari ücretli 28 bin 358 lira olan açlık sınırının yüzde 67 altında kalıyor. 

Sağlıklı beslenmenin maliyeti günlük 945 lirayı geçti!

Büyükşehirlerde kamu emekçileri, barınma ihtiyacını karşılamak için neredeyse maaşının yüzde 75-80’ini kiraya ödemek zorunda kalıyor!

Büyükşehirlerde kamu emekçileri, barınma ihtiyacını karşılamak için öğrenci evi gibi 3 ya da 5 kişi bir arada yaşamak zorunda kalıyor!

Bankalara olan borçlarını ödeyemeyen vatandaşlarımızın sayısı 1 milyonu aştı!

Bu korkunç ekonomik krizin mimarı AKP ise sarayda hazırlanan ve halkın yaralarına merhem olmayan bütçeyle,

İşçinin, emekçinin, emeklinin, memurun alın terine göz diken sözde tasarruf tedbirleriyle, 

Çiftçiye, esnafa destek değil köstek olan anlayışıyla 85 milyonu adeta sabır testinden geçiriyor.

Değerli arkadaşlar,

Meclis başkanlığına geçen hafta bir kanun teklifi sunuldu.

23 maddeden oluşan teklif 12 ayrı kanunda değişiklik öngören bir torba yasa…

Biz, kanunların bütünlüklü yapısı, amaç ve anlamı torba kanun teklifleri ile yerle bir ediliyor dedikçe AKP ısrar ediyor.

Yasa yapma tekniklerinin alt üst edildiği, kaliteli ve nitelikli yasama ile uzaktan yakından ilgisi olmayan bu torba yasada dikkat çeken bir düzenleme “etki ajanlığı” düzenlemesi…

Türk Ceza Kanunu’nda yeni bir madde ihdası şeklinde düzenlenen etki ajanlığına aslında yabancı değiliz.

Bundan 5 ay önce böyle bir düzenlemenin meclis gündemine asla getirilmemesi gerektiği uyarısında bulunmuştuk.

Ancak AKP, Anayasa’ya tamamen aykırı bir düzenlemeyi getirip bu torba yasanın içine ekledi…

Bakın değerli arkadaşlar, 

“Devletin Güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda suç işleme” şeklinde bir suç tanımlanmış…

Hangi ihtiyacı karşılamak için yapıldığı belli olmayan bu düzenlemede, öncelikle suç tanımı muğlaktır..

Suç tipi somut, belirli ve öngörülebilir değildir. 

Bu yönü ile düzenleme Ceza Hukukundaki suç ve cezaların kanuniliği ilkesine doğrudan aykırılık teşkil etmektedir.

Aynı zamanda suç ve cezalarda eşitlik, ölçülülük, orantılık ilkelerinin ihlal edildiği bu düzenleme Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 7, 

Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin 15 inci maddelerine de açıkça aykırıdır.

AKP, bu düzenleme ile kendi hedefine koyduğu kişiler açısından bu maddeyi elbette ki bir baskı aracı olarak kullanacaktır.

AKP, etki ajanlığı ile kendisine muhalif olan herkesi susturmak için hukukun bütün evrensel ilkelerini ayaklar altına alarak suç oluşturma çabasındadır.

Mecliste bu maddenin geçmemesi için en sert muhalefeti elbette ki yapacağız.

AKP’nin yaratmaya çalıştığı korku iklimine temel hak ve özgürlükleri kurban etmeyeceğiz.

Değerli arkadaşlar;

Ülke ekonomisini savaş ekonomisine çeviren, ülkeyi yüzyıl geriye götüren AKP, kendi vatandaşı yoksullukla savaşırken sığınmacıların çalışma izni muafiyetini 6 aydan 3 yıla çıkarıyor.

Beşar Esat genel af ilan edip Suriyeli vatandaşlara “ülkenize dönün” çağrısı yaparken AKP iktidarı, “3 yıl daha gitmeyin” diyor.

Suriyeliler gitmesin diye uğraşan AKP iktidarı bu çabasını nasıl duyurdu biliyor musunuz?

İş dünyasına iyi haber!

“Nitelikli eleman sıkıntısı çeken sanayicilerin beklediği haber geldi! Suriyeliler çalışma izni olmadan istihdam edilecek!”

Bunun adı düpedüz imtiyaz!

Mülteci aşığı AKP iktidarı, Suriyelilere tanıdığı hakların onda birini staj ve çıraklık mağdurlarına neden tanımıyor?

Eğer sanayicilerimizin ara elemana ihtiyacı varsa çırak ve stajyerleri istihdama kat!

Önce mağduriyetlerini gider, E-Devlet’ten işe giriş tarihi hangi gün görünüyorsa sigorta başlangıcını o tarih kabul et, sonrasında uzun vade sigortasını yapıp özlük haklarını teslim ederek, çırak ve stajyerleri istihdama kazandır!

Sosyal devlet anlayışı budur!

Kendi ülkesinin işsiz evladını, staj ve çıraklık mağduru vatandaşını düşünmeyen iktidar, Suriyelileri istihdama katma hayalleri kuruyor!

Gençlerimizi işsizliğe mahkûm eden, işsizler ordusunu büyüten ve gençlerimizi değersizleştiren bu düzeni reddediyor ve bu düzenin mimarı AKP’yi uyarıyoruz;

Çalışma izni olmayan Suriyeliyi istihdama katacağına Türkiye’de 3 gençten biri işsiz… Onları istihdama kat!

Katmazsanız geçim olmaz… Geçim olmazsa da seçim olur!

Sayın Basın Mensupları,

İsrail’in bölgeselleştirdiği savaş, günden güne Ortadoğu coğrafyasını kana bulamaya devam ediyor. 

İsrail hükûmeti bombardımana devam ederken Birleşmiş Milletler Barış Gücüne karşı da ateş açıyor. 

Bölge ülkeleri diken üstünde…

Kameralar önünde “İsrail bize de saldıracak” diyenler perde arkasından İsrail’le ticareti devam ettiriyor! 

Erdoğan, “İsrail’in nihai hedefi vatan toprağımızdır” diyor, diğer taraftan İsrail’le demir çelik satmaya devam ediyor. 

O demir, çelikten bombalar yapılıyor, savaş malzemesi yapılıyor ve İsrail tarafından bölge ülkelerine karşı kullanılıyor. 

İsrail hedeflediği genişleme sınırlarını bombalayarak insanları tehcire zorluyor. 

Bölge bombardımanla boşaltılıyor, Erdoğan buyursunlar gelsinler kapımız açık diyor.

Ey Erdoğan ticaret yaptığın yetmedi şimdi de kucak açıyorsun!

Sen de gayet iyi biliyorsun ki boşaltılan yerlere İsrail yerleşecek. 

İnsanları Türkiye’ye davet ederek İsrail’in bölgeyi boşaltmasına destek olmuş olmuyor musun?

Bu yıl içinde İsrail gizli servisi Mossad’a çalışan Filistinliler MİT tarafından yakalanmadı mı? 

Kayıtsız kuyutsuz memlekete soktuğunuz daha kaç ajan var bilmiyoruz. 

Yahu bir büyükşehir belediyesi kuracak kadar, 729 bin Suriyeliyi ortadan kaybetmediniz mi?

Olaf Scholtz suç işlemiş Suriyelileri bize gönderiyor, 

Miçotakis “Türkiye’ye daha çok para vermemiz lazım, sığınmacı ve kaçaklardan Avrupa’yı koruyor” diyor, 

Iraklılara vize serbestisi veriyorsunuz, sığınmacı ve kaçakların izinsiz çalışma süresini önce 6 aya, sonra 3 yıla çıkarıyorsunuz. 

Ya arkadaş sizin bu millete, Allah rızası için, bir hayrınız dokunmayacak mı?

Cumhur İttifakı ve Erdoğan’a oy vermiş insanlarımıza sesleniyorum; 

Erdoğan ve Cumhur İttifakı’na oy verdiğiniz müddetçe;

Suriyeliler, Afganlar, Afrikalılar, Pakistanlılar bilimum tüm Ortadoğu ve Afrika coğrafyasından sığınmacı ve kaçaklar memlekete doluşmaya devam edecek. 

Hem de bunu dini ve milli değerleri kendilerine kalkan yaparak yapacaklar. 

Erdoğan bunları göndermeyeceğini hem az önce saydığım icraatlarıyla hem de ifadeleriyle alenen gösterdi. 

Ha, siz ne yapacaksınız derseniz, onu da söyleyelim; 

Biz bu insanları vatanına göndereceğiz. 

İktidara geldiğimiz onları uluslararası hukuka ve insan onuruna uygun bir şekilde göndereceğiz. 

Son olarak; 

Yarın Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel; grup toplantısından sonra kalabalık bir milletvekili ve yönetici grubuyla 6 gün sürecek olan Doğu ve Güneydoğu Anadolu programını gerçekleştirmek üzere Diyarbakır’a geçecek. 

Pazar gününe kadar sürecek olan programda Diyarbakır, Batman, Mardin, Şırnak, Hakkâri ve Van illerimizde çeşitli programlar gerçekleştirerek, orada yaşayan vatandaşlarımızla, esnafla, STK’larla bir araya gelerek bölgenin sorunlarını birebir muhataplarıyla görüşerek bölgenin nabzını tutacaktır.  

Biliyorsunuz bu program daha önce kararlaştırılan ancak Genel Başkanımızın sağlık sorunları nedeniyle gerçekleştiremediği bir programdı. 

Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel’in, Doğu ve Güneydoğu ziyaretleri öncesinde bugün Selahattin Demirtaş ile bir araya gelmesi oldukça önemli ve anlamlı…

Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak toplumun tüm kesimleriyle buluşup, onların dertlerine derman olmak, sorunlarına çare ve çözüm üretmek için büyük bir kararlılıkla çalışıyoruz. 

Ülkemizin demokratikleşmesi için, toplumun tüm kesimlerinin hiçbir inanç, etnik kimlik ve köken farkı gözetilmeksizin eşit yurttaşlık temelinde, eşit haklara sahip olarak, huzur, refah ve barış içerisinde yaşamaları için üzerimize düşeni yapacağımızdan kimsenin kuşkusu olmasın.   

Hepinize saygılarımı sunuyorum.