Modern çağın en büyük sorunlarından biri, insanların duygusal dünyalarındaki boşluklar ve bu boşlukları doldurmak için girdikleri tehlikeli yollar. Madde bağımlılığı, yalnızca fiziksel bir ihtiyaç ya da kimyasal bir bağımlılık değildir. Derinlerde yatan duygusal açlık, bu bağımlılığın en önemli tetikleyicilerinden biridir.Bir madde bağımlısına baktığınızda, çoğu zaman yalnızca bir “problem” görürüz.
Oysa bu bireylerin geçmişine dönüp baktığımızda, sevgi eksikliği, anlaşılmama, değer görmeme gibi derin yaralarla karşılaşırız. Bir çocuk, sevgiyle büyütülmediğinde, duygusal ihtiyaçlarını giderecek sağlıklı yollar öğrenemez. Yetişkin olduğunda ise bu açlığı bastırmak ya da unutmak için maddeye yönelme riskini taşır. Duygusal açlık, insana karanlık bir yalnızlık hissi verir. Bu yalnızlık içinde insan, acısını hafifletecek bir şey arar. Bazıları bunu sanatta, sporda ya da sosyal ilişkilerde bulabilir.
Ancak yeterince desteklenmeyen bireyler, geçici rahatlama sunan ama uzun vadede yıkıcı olan maddelere yönelir. Çünkü madde, kısa bir süreliğine de olsa “acıdan kaçış” sağlar. Toplum olarak bu döngüyü kırmanın yolu, yalnızca bağımlılığı tedavi etmek değil, bu bağımlılığa neden olan duygusal eksiklikleri anlamaktan geçer. Bir insanın maddeye yönelmesini önlemek istiyorsak, çocukluktan itibaren sevgi, empati ve anlayışla desteklenmesi gerektiğini unutmamalıyız. İyi bir dinleyici olmak, bir bireyin yalnız olmadığını hissettirmek, bağımlılığı önlemede atılacak en önemli adımlardan biridir. Madde bağımlıları, yalnızca bir problem değil, iyileştirilmeyi bekleyen bir hikâyedir. Onları yargılamak yerine, hikâyelerini dinlemeli, duygusal açlıklarını anlamalı ve çözüm üretmeliyiz. Toplum olarak her bireyin duygusal sağlığından sorumlu olduğumuzun farkına varmalı, sevginin ve empati dolu bir yaklaşımın iyileştirici gücünü hatırlamalıyız.
”Çünkü duygusal açlık, sevgiyle ve anlayışla doyurulabilir.”
YAZAR: Demet ADANAR