Aslında yeni bir kavram üzerinde konuşuyoruz. Spor diplomasisi bir kamu diplomasisi aracı, bir yumuşak güç unsuru olarak, sadece Türkiye değil dünya için de yeni bir kavram. Türkiye’de spor diplomasisi ya da spor ve uluslararası ilişkiler alanında yapılan çalışmaların kısıtlı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Gençlik ve Spor Bakanı olarak görev yaptığım süre içinde bu alana özel bir önem verdik ve spor diplomasisi ile ilgili dünyada yürütülen çalışmaları yakından takip ederek Türkiye’nin bir spor diplomasisi stratejisinin hazırlanması için yoğun gayret sarf ettik.
Spor ve diplomasi, bazı araştırmacılara göre zıt kavramlar. Onlara göre spor diplomasisi ifadesi zaten kendisiyle çelişiyor. Çünkü sporda vücut aracılığıyla kendini gösterme var, diplomaside kelimeler çalışıyor. Spor yarışmayı, mücadeleyi, kazan/kaybet ilişkisini, ötekileştirme ve dışlamayı çağrıştırıyor. Diplomasi ise diyalog, ilişki kurma, kazan/kazan ilişkisini ve toplumlar arasındaki eşitliğe atıf yapıyor. İşte sporda adrenalin var, diplomaside sessiz jestler… stadyumun gürültüsü, diplomasinin barışçıl atmosferine ters düşer gibi.
Dolayısıyla, diplomasi ile sporun bu birlikteliği son derece dikkat çekici bir olgu olarak ortaya çıkmakta.
Az önce ifade etmiştim, sporun bir yumuşak güç unsuru, bir kamu diplomasisi aracı olduğunu, spor diplomasisinin bu iki kavramla daha iyi anlaşılacağını düşünüyorum. Hepinizin bildiği şeyler ama ben yine de bu kavramlar üzerinde de kısaca durmak isterim müsaadenizle..
Eskiden biz geleneksel diplomasi dendiğinde devletten devlete olan ilişkileri anlıyorduk; bugünkü diplomasi kavramı kamu diplomasisi yaklaşımına evrilerek devletten devlete olmaktan çıkmış, devletten halka, topluma hatta halktan halka şeklini almış durumda.
Küreselleşme ve yeni iletişim teknolojileri bugün, diplomasi ve uluslararası ilişkiler alanının içine kamuoyunun çok daha fazla dahil olmasını sağlamış durumda. Devletler bugün sadece kendi ulusal kamuoylarını değil uluslararası kamuoyunu da göz önüne almak zorundadırlar. Yani, diplomatik iletişimin, devletlerden insanlara doğru iletişimi içerecek bir şekilde genişlediğini söyleyebiliriz.
Bu noktada; Kamu diplomasisini, en genel tanımıyla, bir ulusun değerlerini, kurumlarını ve kültürünü uluslararası kamuoyuna anlatma çabası olarak tanımlayabiliriz. Biraz daha açarsak; kamu diplomasisini bir milletin uluslararası arenada kendi ulusunun düşüncelerini, ideallerini, kurumlarını, değerlerini ve kültürünü anlatarak kültürler arası etkileşim kurma ve kendi ulusal saygınlığını artırma çabaları olarak da açıklayabiliriz. Bu noktada kamu diplomasisinin tamamen bir algı, imaj ve itibar yönetimi olduğunu da söyleyebiliriz.
Diğer taraftan, hepinizin bildiği üzere, kamu diplomasisi literatüründe sıklıkla yumuşak güç meselesi de birlikte tartışılıyor.. Kavramı gündeme taşıyan Joseph Nye. Nye, uluslararası ilişkilerde sert güç ve yumuşak güç ayırımı yapıyor ve bir ülkenin askeri ve ekonomik gücünü onun sert gücü olarak adlandırıyor. Öte tarafta yumuşak güç bulunmakta. Kültür, değerler ve politikaların bir ulusun yumuşak gücünü ortaya koyan öğeler olduğunu söyleyebiliriz.
Yumuşak gücü, kısaca başkalarını sizin istediğinizi isteme noktasına getirmek şeklinde tanımlayabiliriz. Böylece hiçbir zorlama olmadan sizin değer, ideoloji ve yaşam pratikleriniz uluslararası arenada benimsenip içselleştirilebilir.
Buradan asıl konumuz spor diplomasisine geçebiliriz belki, ama öncesinde sporla ilgili genel bazı hususların altını çizmek istiyorum müsaadenizle..
İlkçağlardan beri sporun hem bir eğlence hem de bir ulusun gücünün simgesi olarak toplumsal hayatın önemli bir unsurunu oluşturduğunu biliyoruz.. Ancak, bugün anladığımız anlamda sporun 19. Yüzyılda ortaya çıktığını ve Batı merkezli bir etkinlik olduğunu da biliyoruz.
İşte futbol, 1863’te, basketbol 1891’de, voleybol 1895’te, tenis 1873’te bugünkü kuralları ile ortaya çıkıyor.
Başlangıçta çoğunlukla seçkin üst zümrenin boş vakit geçirmek için eğlence amaçlı yaptıkları spor dalları özellikle devlet okullarının yaygınlaşmasıyla ve sağlam kafa sağlam vücutta bulunur düşüncesinin yaygınlaşmasıyla spor halka ve tabana yayılmış.
Tabii, Sporun küresel bir boyut kazanması ve popüler hale gelmesinde ise başka faktörler etkili. Birincisi Uluslararası Olimpiyat Komitesinin Kuruluşu (IOC) ve Olimpiyat Oyunları, ikincisi sömürgeleşme ve üçüncüsü kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması sporun küresel olarak gelişmesini ve yaygınlaşmasını sağlamıştır.
Uluslararası Olimpiyat Komitesi ve Olimpiyat oyunları sporun küresel bir nitelik kazanmasında büyük önem taşır. IOC, 1894’te Fransız soylusu Baron Pierre de Coubertin önderliğinde kuruluyor ve 2 yıl sonra 1896’da modern olimpiyatların ilki Atina’da gerçekleşiyor.
Aslında tarihi süreç incelendiğinde, Baron De Coubertin 1870-1871 yıllarındaki Almanya ve Fransa arasındaki savaşı Fransanın neden kaybettiğini araştırıyor. Coubertinin düşüncesine göre yenilginin sebebi Fransa’da gerçek anlamda fiziksek eğitimin verilmemesi. Coubertin bu durumu sporla aşmak için uğraş veriyor.
IOC, 1896 dan beri yaz olimpiyatlarını ve 1924’ten itibaren de kış olmipiyatlarını, 2010 itibariyle de Gençlik Olimpiyatlarını düzenlemekte. Komite, antik dönemdeki olimpiyat oyunlarını tekrar canlandırarak spor aracılığıyla daha iyi bir dünya idealine ulaşmayı amaçlamakta.
Olimpiyatlar bugün dünyanın en büyük organizasyonu ve en çok izleyicisi olan spor etkinliği..Tokyo Olimpiyatlarına 205 ülkeden 11 binden fazla sporcu katılım gösterdi..
Diğer taraftan, sömürgeleşme ise sporun dünya nüfusunun büyük çoğunluğunca bilinir hale gelmesi ve sporun yaygınlaşması açısından önemli. Burada özellikle İngilterenin spor tarihindeki yerine değinmek lazım. Hem varolan sporlara kurallar koyması hem de yeni sporlar icat etmesi ve küresel bir imparatorluk olarak yayıldığı bölgelere kültürel pek çok öğeyi ve tabii sporlarını götürmesi spor tarihi açısından son derece önemlidir. Bu gelişmenin, spor dallarını küresel hale getirici etki yarattığını söyleyebiliriz. Örneğin, İngiltere kökenli bir spor olan kriket, Pakistan, Hindistan ve Güney Afrikanın bugün milli oyunu olarak kabul edilmekte. Yine İngiliz Milletler Topluluğu Oyunları (Commonwealth Games) 1930 yılından beri gerçekleşmekte ve günümüzde 70 den fazla ülkenin katılımıyla düzenlenmekte. Oyunlar bu ülkeler arasındaki kültürel bağın devamlılığına hizmet eden bir araç olarak görülüyor.
Tabii, sporun yaygınlaşmasında pek çok etken var olsa da kitle iletişim araçlarının sporun dünya ölçeğinde yayılmasında ve bilinir hale gelmesinde etkisi çok büyük. Aslında bunun başlangıç noktasının 1936 Berlin Olimpiyatları olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü Berlin Olimpiyatları ilk kez televizyondan yayınlanan mega sportif etkinlik.
1920’lerde ABD de ve İngiltere’de spor müsabakaları radyodan yayınlandığını biliyoruz. Ama Berlin Olimpiyatları hem televizyondan yayınlanmış hem de film ve belgesel olarak sinema salonlarında gösterilmiştir.
Sporun popülerleşmesi ve uluslararasındaki yarışmaların sistematik hale gelmesi sonucunda spor bugün insanları harekete geçiren ve büyüleyen bir toplumsal fenomen haline gelmiş durumda. Dolayısıyla spor, uluslararası ilişkilerin geliştirilmesinde, uluslararası kamuoyuna ve hedef kitleye daha olumlu ve etkili bir şekilde ulaşmada ve diplomatik açılımların yapılmasında önemli bir araç.
Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz bence; spor; kültür, turizm, bilim, eğitim gibi etkili yumuşak güç unsurlarından biri belki en güçlüsü. Çünkü zaman içerisinde gördük ki spor yoluyla verilen mesajlar hem çok daha geniş kitlelere ulaşmakta hem de sporun oluşturduğu aidiyet, kazanma ve hayranlık gibi duygular mesajların daha kalıcı olmasını sağlıyor. Dolayısıyla spor, en yumuşak olan duygusal gücü kullanıyor.
Burada şunu söylemeye çalışıyorum; spor dünyadaki her çatışmayı tek başına çözemese bile barış kapılarının açılmasını zorlayabilir.., o yüzden spor büyük bir güç.. çünkü dünyadaki herkes aktif spor yapmayabilir ancak hemen herkes sporla ilgilenir; en azından bir takım tutar. Burada eminim ki yüzde 90’ınızın tuttuğu bir takım vardır, futbol veya başka branşlarda. Ya da sevdiği bir spor branşının izleyicisidir, bir sporcunun hayranıdır. Real Madrid-Barcelona maçının sonucunu pek çok kişi merak eder ancak Birleşmiş Milletler’in çok önemli bir toplantısı televizyondan naklen verildiğinde pek az kişi izler. Yani spor yoluyla verilen mesajların çok daha geniş kitlelere ulaşacağını anlatmaya çalışıyorum
Buradan hareketle; Spor diplomasisini ülkelerin dış politika hedefleri için başka ülkelerin toplumlarını spor yoluyla etkilemek, diğer ülkelerle ilişkilerini geliştirmek, düzeltmek, pekiştirmek için kullandığı bir kamu diplomasisi türü olarak tanımlayabiliriz
Bu noktada spor diplomasisi denilince akla gelen bazı örnekleri sizlerle paylaşmak isterim. ABD ve Çin arasındaki ping pong diplomasisini pek çok kişi bilir. Araları hiçbir zaman çok iyi olmayan bu iki ülke Mao’nun komünist devrimiyle birbirine her açıdan daha fazla uzaklaşmıştı. 1970’lerin başına kadar diplomasi ve iletişim kanallarının tamamen kapalı olduğunu görüyoruz.
Nisan 1971’de Japonya’nın Nagoya kentinde Dünya Masa Tenisi Şampiyonası düzenlenecekti. Dünyanın dört bir tarafından gelen sporcular Japonya’da buluşmuştu. Herşey Amerikalı masa tenisi oyuncusu Glenn Cowan’ın yanlışlıkla Çin takımını taşıyan otobüse binmesiyle başladı. Tüm Çinli sporcular ona kuşkuyla baktılar bir kişi hariç. “Kahrolsun Amerikan emperyalizmi” ideolojisiyle büyümüş takımın kaptanı Zedong. Zedong, Cowan’ın elini skıyor ve konuşmaya başlıyorlar. İki oyuncu otobüsten indiklerinde Çinli ekibi takip eden gazeteciler denklanşöre basıyor, Çinli ve Amerikalı oyuncuların yan yana görüntülenmesi dünya kamuoyunun çok büyük ilgisini çekiyor. Her şey böyle başlıyor ve tarihi adımıZedong ve Cowan atıyor. Şampiyona sonrasında Çin devleti, ABD masa tenisi oyuncularını Çine davet ediyor. Bu davet sonrasında ise 1972’de ABD Başkanı Nixon Çine bir ziyaret gerçekleştiriyor.
Sporun kamu diplomasisinde kullanımına ilişkin bir başka örnek aktörlerinin Hindistan ve Pakistan olduğu ‘kriket diplomasisi’dir. Hindistan ve Pakistan arasındaki Keşmir bölgesi her zaman sorun teşkil etmiş ve iki ülkenin defalarca çatışmasına neden olmuştu. Buna rağmen, kriket maçlarında her iki ülkenin hem sporcuları hem izleyicileri birbirlerine gidip geliyorlardı. Hiçbir şey kriket sevdasının önüne geçemiyor, sorunlar çok kısa bir süreliğine rafa kaldırılıyordu..
Orhan Ayhan’ı mutlaka bilirsiniz; Türkiye’nin spor yazarlarının duayenlerinden..; ömrünü adamıştır bu işe adeta. 1972 Münih Olimpiyatları’yla ilgili bir anısını anlatmıştı…
Olimpiyatlar’dan 3 ay önce Kenyalı sporcu Kip Keino (ki kendisi 1500 metre sprinterı, olimpiyat şampiyonudur) ile röportaj yapmış. Olimpiyatlar sırasında da Keino antrenman yaparken röportajın olduğu gazeteyi vermek üzere onun yanına gitmiş. O zamanlar Kenya ile Uganda arasında ciddi bir gerilim yaşanıyor. Keino’ya Uganda millî kampına gidip meşhur Olimpiyat şampiyonu Akii-Bua (Uganda’nın olimpiyat tarihinde ilk altın madalyayı kazanan atlet) ile bir araya gelmesini teklif etmiş ve “İkiniz de şampiyonsunuz, yan yana görünürseniz belki iki ülke arasındaki sıkıntılar düzelir.” demiş. Dediği gibi de olmuş. İki sporcu çok sıcak selamlaşmışlar ve o anda flaşlar patlamış, iki ülkenin gazetelerinde haber olmuşlar. Bu sayede Kenya ile Uganda arasındaki buzların eridiği anlatılır..
Gençlik ve Spor Bakanı olarak görev yaptığımı süre içinde, spor diplomasisinin hem teorisinde hem uygulamasında ileri ülke olarak görülen Avustralya, Amerika Birleşik Devletler, Fransa gibi ülkelerin yaklaşımlarını yakından takip ettik.
Avustralya mesela, sporu diplomasisine dahil etmeye başlayan ilk ülkelerden biri, ve 2015’te ilk spor diplomasisi strateji belgesini yayınladı. 2019’da da 2030 Spor Diplomasi stratejisini tanıttı.
Fransa 2012 olimpiyatlarını Londra’ya kaptırdıktan sonra spor diplomasisi konusuna ağırlık vermeye başlayan ülkelerin başında geliyor… Fransız sporunu uluslararası alanda tanıtmak ve uluslararası spor kuruluşlarında Fransızların etkisini artırmak için dünyanın ilk spor elçisini atadı. Fransa’nın dışişleri bakanlığı sayfasını açtığınızda müstakil bir spor diplomasisi bölümü olduğunu görürsünüz
Yine ABD’de kamu diplomasisi çalışmalarının yer aldığı Dışişleri Bakanlığına bağlı Kamu Diplomasisi ve Kamusal İlişkiler Müsteşarlığı var. Bu Müsteşarlığın bünyesinde spor diplomasisi çalışmaları ve etkinlikleri yürütülmekte. Buradaki spor diplomasisi çalışmaları “sports united” adlı program kapsamında yürütülmekte. Spor elçileri, spor ziyaretçileri ve spor bursları çalışmaları bu program altında yürütülüyor. . Amerikada, spor elçileri, eşofmanlı diplomatlar olarak adlandırılıyor.
Tabii Avrupa Birliği de spor diplomasisi konusunda son yıllarda yürüttüğü çalışmalarla dikkat çekiyor. Avrupa sporu dünyada olumlu bir imaja sahip ve diğer bölgeler için bir referans oluşturmakta. Buna rağmen, AB’de sporun dış ilişkiler alanındaki politikaların ve eylemlerin bir unsuru olarak ele alınması oldukça yenidir. Spor, Avrupa bütünleşmesinin ilk yıllarında bir politika aracı olarak ele alınmamıştı. 2009 yılından imzalanan Lizbon anlaşmasıyla spor AB’nin yetki alanlarından biri haline geldi.
2015 yılından itibaren sporun AB’nin dış politikasında daha önemli bir rol oynaması, Avrupa değerlerinin üçüncü ülkelere spor yoluyla aktarılması için önemli spor diplomasi dökümanları hazırlandı. En son 2021 Aralık ayında Spor Diplomasisine stratejik bir Yaklaşım getiren bir doküman yayımlandı..
Biz de Bakanlık olarak spor diplomasisi alanında kaydedilen tüm bu gelişmeleri ve çalışmaları yakından takip ettik, etmeye devam ediyoruz.
Bununla birlikte; az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler de kendilerini sporla dünyaya gösterebiliyor. burada bir ülkenin sporla kendi markasını nasıl inşa ettiğine dair çarpıcı bir olayı paylaşmak istiyorum..
2018’de dünyanın en zengin ve ünlü kulüplerinden biri olan Arsenal, dünyanın en fakir ülkelerinden biri olan Ruanda ile sponsorluk anlaşması yaptığında dünya biraz şaşırmıştı. Arsenal futbolcularının formalarındaki “visit Ruanda” logosu bu anlaşmayı sembolize ediyordu. Korkunç bir soykırım ülkesi olarak tanımlanan Ruanda imajını yeniden inşa etmek için bu yola, belki en etkili olduğunu düşündüğü yola başvurmuştu ve başarılı da oldu. Bugün Ruanda’nın yarattığı turistik çekicilik sayesinde Afrika’nın önemli destinasyonları arasında yerini almış durumda…
Peki biz Türkiye olarak spor diplomasisine nasıl bakıyoruz, spor diplomasi ile ilgili yürüttüğümüz çalışmalar faaliyetler neler…
Baştan şu tespiti yapmak durumundayız; İçinde bulunduğumuz dönem, 1945 sonrasında kurulan düzenin temellerinin sarsıldığı ve artık sürdürülemez hale geldiği, ama henüz yeni dünya düzeninin de ortaya çıkmadığı bir dönem.
Küresel siyasette kartların yeniden karıldığı, özellikle Türkiye’nin tarihi, kültürel, iktisadi ve siyasi hinterlandında dikkate değer değişim ve dönüşümlerin yaşandığı bir dönemde sporu Türkiye’nin dış politika hedeflerine ulaşma çabalarına katkıda bulunabilecek bir kamu diplomasisi aracı olarak gördüğümüzü ifade etmek isterim.
O yüzden, Türkiye’nin diplomatik araçlar repertuarına sporun etkili bir biçimde entegre edilmesi, eklemlenmesi gerektiğine inanıyoruz biz..
Sahip olduğu bu jeopolitik ve jeo-stratejik konumu itibariyle medeniyetlerin kavşak noktasında bulunan Türkiye’nin, diğer bir çok alanda olduğu gibi spor alanında da Asya ve Avrupa arasında, Doğu ile Batı arasında bir köprü vazifesi görebileceğine inanıyoruz açıkçası. Türkiye olarak spor diplomasisine bakarken bu bakış açısından hareket ediyoruz.
Tabii diğer taraftan, herkesin giderek birbirine benzediği, adeta melezleşen dünyada Türkiye kendi değerlerini ve kültürel mirasını muhafaza edebildiği ölçüde farklılaşacağına ve kendi ülke markasını oluşturacağına inanıyoruz.
İşte sporu, bu bağlamda hem Türkiye’nin ihtiyacı olan bu farklılaşma niteliğini sağlayacak bir yumuşak güç unsuru, bir kamu diplomasisi aracı olarak hem de uzun vadede ülke markasının tesis edilmesi sürecinde ve tabi diplomatik alanda ilişki inşa etme sürecinde kritik bir enstrüman olarak gördüğümüzü ifade etmek istiyorum. Türkiye’nin daha geniş bir dünyayla, coğrafyayla ilişkilerini kolaylaştırma noktasında sporun kilit bir rol oynayabileceğine inanıyoruz.
Spor diplomasisi sayesinde ülkemizin yetiştirdiği sporcudan antrenörüne, yöneticisine, hakeminden uluslararası spor örgütlerinde görev alan temsilcilerine kadar tüm unsurları uluslararası alandaki en önemli temsilcilerimiz ve elçilerimiz olarak görüyoruz.
Burada Tokyo Olimpiyatları’ndan bir örnek vermek istiyorum. Biliyorsunuz, 6 branşta 13 madalya kazandık, Paralimpik Oyunlar’da ise 8 branşta 15 madalya kazandık. Burada dikkat çekmek istediğim konu madalya sayısı değil. Biz cimnastik, boks, güreş, karate, okçuluk ve tekvando gibi spor branşlarında altyapı, tesis, yeterli eğitim ve vizyon sahibi olduğumuzu tüm dünyaya gösterdik. Ayrıca bu 28 madalyanın 13’ü kadın sporcularımıza ait. Keza Filenin Sultanları’nın başarısı… Uluslararası mega bir organizasyon; Türkiye’de kadınların gücü, kadınlara sağlanan imkânlar ve onların spora teşvikiyle ilgili fikir sahibi olunmasını sağladı. Bunlar bizim için önemli
Dolayısıyla Türkiye’nin uluslararası alanda önyargıları kırabileceği en önemli alanlardan birinin spor olduğuna inanıyoruz
Sözün özü; spora bölgesel ve küresel düzeyde kendimizi, kendi hikayemizi anlatmamıza, kendimizi tanıtmamıza imkan veren bir insani diplomasi faaliyeti olarak bakıyoruz. Dolayısıyla, spor bizim için salt bir spor meselesi değil.
Biz burada Türkiye olarak sporun birleştirici gücü ve popülaritesinden daha fazla faydalanmamız gerektiğine inanıyoruz açıkçası.
Hızla değişen ve giderek istikrarsızlaşan bir uluslararası ortamda sporun Türkiye’nin dış politika hedeflerine ulaşmasında katkı sağlayabileceğine inanıyoruz açıkçası.
O yüzden Türkiye’nin dış politika hedefleriyle uyumlu bir spor diplomasisi stratejisine ihtiyacı olduğunu ve bunun zamanının geldiğini düşündüğümüz için spor diplomasisinin 12. Beş Yıllık Kalkınma Planına girmesini sağladık.
Spor diplomasisi bir kavram olarak ilk kez devletin ana politika belgesine girerek spor diplomasisinden bir kamu diplomasisi aracı, bir yumuşak güç unsuru olarak yararlanılacağının altı çizilmiştir.
12. Kalkınma Planında spor diplomasisi ile ilgili olarak;
Ülkemize özgü bir spor diplomasisi stratejisinin hazırlanacağı,
Sporla ilgili uluslararası kuruluşların karar organlarında ülkemizin temsil gücünün arttırılacağı,
Olimpiyatlar başta olmak üzere uluslararası spor müsabakalarında başarılı olan sporcularımızın marka elçisi olarak görevlendirileceği
gibi somut hedefler belirlenmiştir.
Bu hedeflere ulaşmak için başta dışişleri bakanlığımız olmak üzere, spor camiamız, federasyonlarımız, sporcularımız, bu konuyla ilgili görüşü düşüncesi olan herkesten istifade edeceğiz.
O yüzden bu Panelin zamanlamasını da çok anlamlı bulduğumu ifade etmek isterim. Burada dile getirilen tüm görüşlerden istifade edeceğimizi bilmenizi isterim. Katkı veren tüm katılımcılara teşekkür ediyorum.
Az önce ifade ettim, Kalkınma Planında spor diplomasisi ile ilgili hedeflere ulaşmak için bir yol haritasına ihtiyacımız var. Bunu da hep birlikte oluşturacağız inşallah. Aslında spor diplomasisi ile ilgili somut çalışmaların 2018 yılında Cumhurbaşkanlığı Sistemine geçtiğimizde başladığını söyleyebilirim.
Şöyle ki, Gençlik ve Spor Bakanlığı bünyesindeki Uluslararası Organizasyonlar ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü, 2018 yılında kuruldu ve bu Genel Müdürlüğün yürüttüğü bir çok faaliyet aslında spor diplomasisine hizmet ediyor. Çünkü spor diplomasisinin en etkili araçlarından biri uluslararası spor etkinlikleri, spor organizasyonları..
Türkiye, gerçekleştirdiği onlarca uluslararası organizasyon sayesinde bugün dünya sporunun buluşma noktası haline geldiğini rahatlıkla söyleyebiliriz..
O yüzden, uluslararası organizasyonları çok önemsiyoruz. Çünkü bu organizasyonlar din, dil, ırk ayrımı gözetmeksizin farklı toplumları bir araya getiren, kaynaştıran, iş birliği ve dayanışma sağlayan bir enstrüman, spor diplomasisinin en önemli unsurlarından biri.
Her ne kadar olimpiyatlara henüz ev sahipliği yapamasak da son 20 yılda bir çok prestijli uluslararası spor organizasyonuna ev sahipliği yaptık. İşte; Akdeniz Oyunlarından, Dünya Üniversiteler Yaz ve Kış Oyunları, Avrupa Gençlik Olimpik Yaz ve Kış Oyunlarında ve Deaflympics gibi çok sayıda çoklu uluslararası organizasyonlara ev sahipliği yaptık. Çoklu spor organizasyonları dışında federasyonlarımızın kendi branşlarında gerçekleştirdikleri organizasyon gerçekten Türkiye’nin organizasyon yapma konusundaki ehliyet ve tecrübesini ortaya koyuyor.
Bunun yanı sıra, Şampiyonlar Ligi Finali, Süper Kupa Finali, Formula 1, Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu, İstanbul Maratonu, Boğaziçi Kıtalararası Yüzme Yarışı, Turkish Airlines World Golf Cup gibi mega organizasyonlar düzenledik.
Geçen yıl Ağustos ayında Konya’da İslami Dayanışma Oyunları’nı düzenledik. 54 ülkeden, ki bu islam oyunları tarihinde bir rekordur, 6.000 sporcuyu ağırladık.. yine aynı yıl İstanbul’da Dünya Kadınlar Boks Şampiyonası’nı, Ekim ayında Bursa İznik’te 100 ülkenin katılımı ile Dünya Göçebe Oyunları’nı gerçekleştirdik.. 2023 ülkemiz için özel bir yıl, Cumhuriyetimizin 100. Yılını kutluyoruz. Avrupa Salon Atletizm Şampiyonası ile 2023’ün ilk büyük organizasyonunu gerçekleştirdik, Ve tabii, son olarak Şampiyonlar Ligi Finali. Tüm bu uluslararası organizasyonlara ev sahipliği ile Türkiye’nin bu alanda talep eden değil talep edilen bir ülke olduğunu tüm dünyaya göstermiştir.
Tabii, az önce bahsettim, jeopolitik konumumuz tüm kıtalarla iş birliği içinde olmamıza olanak sağlıyor. 5 kıtayla sporda iş birliklerimiz var diyebilirim. Karşılıklı değişim programları ve ziyaretlerimizle hem dostane ilişkileri, karşılıklı anlayışı güçlendiriyor hem tecrübe paylaşımı yapıyoruz.
Uluslararası kuruluşlarla da ilişkilerimizi önemsiyoruz. Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, Dünya Dopingle Mücadele Ajansı, Türk Devletleri Teşkilatı, İslam İşbirliği Teşkilatı, Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) ile ilişkilerimizi en iyi düzeyde tutmak için çalışıyoruz. Çok fazla iş birliğimiz, çok fazla projemiz var.
Buradaki ana hedefimizi, Türkiye’de spora küresel bir bakış açısı getirerek Türkiye’yi uluslararası spor camiasında karar verme süreçlerini etkileyen ve alınan kararlarda kilit rol oynayan bir ülke haline getirmek şeklinde özetleyebilirim.
Ben son olarak spor diplomasisi alanında kilometre taşı olarak sayılabilecek bir organizasyondan da bahsetmek isterim. Bildiğiniz gibi Avrupa’nın sporla ilgili hükümetler arası yapılanması EPAS’a (Enlargement Partial Agreement on Sports-Genişletilmiş Kısmi Spor Anlaşması) Türkiye Bakanlığımızın yoğun gayretleri sonucu 2020 Ocak ayında üye oldu. EPAS her iki yılda bir Avrupa Konseyi Spor Bakanları Konferansı gerçekleştiriyor. Yaklaşık 50 Avrupa ülkesinin spor bakanları ve 30 a yakın uluslararası spor kuruluşları bu konferansa katılım sağlıyor ve Avrupa Spor Şartı, Tüzüğünün güncellenmesi ve sporla ilgili temel meselelerde çok önemli kararlar alınıyor. 17. Avrupa Konseyi Spor Bakanları Konferansını 2022 Ekim ayında Antalya’da gerçekleştirdik. Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Sayın Buriç in de katıldığı konferansa ilgi çok büyüktü. Konferans sürecinde 15 ülkenin spor bakanını da ağırlama ve ikili temaslar gerçekleştirme fırsatı bulduk. Yine konferans marjında Spor Müsabakalarının Manipülasyonu Hakkında Avrupa Konseyi Sözleşmesini Türkiye olarak imzaladık, kendi alanında tek uluslararası sözleşmeye Türkiye’nin taraf olması da bizler açısından memnuniyet verici gelişmelerden biriydi.
Sözlerimi bitirirken;
Spor, Türkiye’nin farklı coğrafyalarla diyalog kurması ve sempati oluşturmasının yanı sıra Türkiye’nin gücünü ve dinamizminin tanıtılması, Türkiye imajının oluşturulması, ekonomik potansiyelinin artırılması, turizm ve ihracatın geliştirilmesi gibi bir çok alanda katkı sağlamakta.
O yüzden sporu, Türkiye’nin dış politika amaçlarına hizmet edebilecek uluslararası bir politika aracı olarak gördüğümüzü yinelemek istiyorum.
Türkiye’nin kamu diplomasisi mimarisinin kusursuz çalışması için sporun vazgeçilmez bir unsur olarak kabul edilmesinin elzem olduğunu düşünüyoruz…
Türkiye’nin insan odaklı dış politikası Türkiye imajını tüm dünyada güçlendirdi, güçlendirmeye devam ediyor.
Spor da insan odaklı bir olgu olarak, Türkiye’nin dış politikasında bir yumuşak güç unsuru olarak kullanılabileceğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum