Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Güzelbahçe Şiddete Karşı Yürüdü!

Güzelbahçe Belediyesi, son günlerde

Güzelbahçe Belediyesi, son günlerde artan kadın ve çocuk cinayetlerine karşı gerçekleştirdikleri
yürüyüş ve basın açıklamasıyla şiddete tepki gösterdi.


Güzelbahçe Beldiyesi tarafından düzenlenen yürüyüşte “Kadına kalkan eller kırılsın”, “Kadın, Yaşam
Özgürlük”,”İstanbul Sözleşmesi Yaşatır” ve “Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz” şeklinde
sloganlar attıldı, dövizler taşındı.


Yoldan geçen vatandaşlar kornalarla eyleme destek verdi. CHP Güzelbahçe İlçe Başkanı Devrim
Seyrek, Güzelbahçe Belediye Başkanı Mustafa Günay ve eşi Nermin Günay de katıldı. Tabaoğlu
parkından başlayan yürüyüş Güzelbahçe birinci balıkçı barınağında basın açıklamasıyla son buldu.
Belediye Meclis Üyesi Ezgi Naz Soysal, ilçe başkanlığı adına hazırlanan metni okudu.


“Biz kadınlar hukuki, ekonomik, sosyal ve siyasi alanda eşit biçimde yer alamamakta, yaşam hakları
ihlal edilmekte, geliri eşit paylaşamamakta, savaş ve yoksulluktan en fazla etkilenen kesim olmakta,
güçlü olmak zorunda olarak toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle mücadele etmektedir.


Ülkemizde her üç kadından birisi fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik şiddete maruz kalmakta, her yıl
artan oranda yüzlerce kadın öldürülmektedir. Küresel Cinsiyet Uçurumu raporuna göre ülkemiz
cinsiyet eşitliği sıralamasında 144 ülke arasında 130. sırada yer almaktadır. Bu utançla; Kadınlarımız
istihdam alanlarından çekilmekte; sosyal güvenceden yoksun bir şekilde zor çalışma koşullarında
çalışmaya zorlanmaktadır. Kadınların siyasete katılması, karar mekanizmalarında yer alması olması
gereken düzeyde bile değildir.


Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın olması gereken ismi; Kadın ve Eşitlik Bakanlığı’dır. Bu
Bakanlık, temeline “aileyi” değil eşit yurttaş olarak kadını güçlendirmeyi esas alması gerekir.
Toplumsal cinsiyet eşitliğinin ana akımlaştırılmasını ve tüm kırılgan grupların güçlendirilmesini
hedeflemek zorundadır.


6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un bir gerekliliği
olan Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri (ŞÖNİM) sayısının arttırılması elzemdir. Resmi verilere
göre; Türkiye’de sadece 81 ŞÖNİM bulunuyor. 6284’ün yükümlülüklerini yerine getirmeyen Aile ve
Sosyal Hizmetler Bakanlığı ise yaşlılara, engellilere ve ihtiyacı olduğu düşünülen herkese yönelik
hizmet sunan Sosyal Hizmet Merkezleri (SHM) açmakla yetiniyor ve kapasiteleri yetersiz. Bakanlık
kadına yönelik şiddetle etkin mücadele konusunda samimi değil.


Biz sadece kadınların değil, bu güzelim ülkemizde ki tüm ezilenlerin, yaşam hakkını savunmak için
bir aradayız. Şiddeti meşrulaştıran tüm devlet aygıtlarına tüm ideolojilere karşı olduğumuzu bildirmek
için buradayız. Biz bu şiddeti nereden mi tanıyoruz 10 Ekim de Ankara Gar Katliamının
yapılmasından, ülkemizin Başkentinin orta yerinde nesiller boyu unutulmayacak bir şiddet
sarmalından tanıyoruz, toplumsal çürümüşlüğümüzden tanıyoruz. İfade özgürlüğümüzü ortaya
koyarken yaşadığımız orantısız şiddetten tanıyoruz.


Öncelikle kadın cinayetleri münferit olay değil, politik cinayetlerdir. Erkek şiddeti, ne öznesi belirsiz,
cinsiyetsiz bir olgu ne de ezilenlere karşı şiddete başvuranlar, bunu hasta, sapık, eğitimsiz oldukları
için yapıyorlar. Erkek şiddeti, düpedüz, kadınları baskı altında tutmaya devam etmek için kullanılan,
erkek egemenliğini ayakta tutan mekanizmaların temeli ve başında gelenidir. Kadın cinayetleri;
kadınların bedenleri, cinsellikleri, kimlikleri, emekleri, hayatları erkeklerin tasarrufunda addedildiği için bu kadar yaygın. Bu nedenle mahkemelerde, karakollarda, yasalarda kendine bu kadar güçlü
dayanaklar bulabiliyor. Erkek şiddeti; dayaktan, tacizden, tecavüzden, intihar ettirmekten geçerek
kadın cinayetlerine kadar varıyor” dedi.


‘Şiddetin ortağı olmayın’
Şiddete maruz bırakılan kadınları erkek egemen zihniyete uygun davranılmaması gerektiğini söyleyen
Ezgi Naz Soysal, “Evine gönderen polise, erkeklerden yana olan yasalara, şiddet gören kadınları
koruyamayan devlete, tüm bu ezilenlerin cinayetlerini meşrulaştırıcı ve cinsiyetçi bir dille haber yapan
medyaya, HAKSIZ YERE TAHRİK İNDİRİMİ yaparak, kadın öldürme bahanelerini ödüllendiren
yargıya, siz, ezilenlerin katillerinin SUÇ ORTAKLARISINIZ’ diyoruz. Şiddetten kaçmaya çalışan
sığınağa ihtiyaç duyan biz kadınlar için devlet kaynaklarını kullanmak zorundadır. Devletin kendisi
erk dilini kullanmakta, kadına yönelik şiddeti önlemek adına hayata geçirdiği politikalarında “mış”
gibi yapmaya devam ediyor. Hal böyle olunca da bizler, en temel hakkımız olan yaşam hakkımız için
mücadele etmeye mecbur bırakılıyoruz. Sadece eylül ayında öldürülen kadınların %65 i kendi evinde
öldürüldü, sadece eylül ayında öldürülen kadınların %47 si evli olduğu erkekler tarafından öldürüldü,
sadece eylül ayında 34 kadın öldürüldü 20 kadının ise ölümü şaibeli ve şüpheli. Bizler kadın
cinayetlerinde ve kadınlara yönelik suçlarda ‘bahane’ kabul etmiyoruz! Erkekçe ‘mazeretlere’, ‘haksız
tahrik’ indiriminin uygulanmasını kabul etmiyoruz. Yasalar bizden yana olmadıkça hiçbir yerde
güvende değiliz.


Bizler Fatma Şen’ iz, Bizler Nevin Yıldırım’ ız, Bizler Münevver Karabulut’uz. Bizler Sevim Zarif’
iz. Bizler Özgecan’ ız,. İstanbul Sözleşmesi hukuksuzca feshedilmeseydi ve 6284 sayılı yasa uygulansaydı hala hayatta olabilirlerdi. Devlet ve siyasi iktidarlar, kadına yönelik şiddet ve ayrımcılığın önlenmesi için gerekli yasal düzenlemeleri yapmak, tedbirleri almak, toplumsal zihniyetin dönüşümünü sağlayacak, bu
çürümüşlüğe bir son vermek zorundadır. Politikalar üretmek ve bunun ödünsüz uygulaması için
çalışmak, bu alanda faaliyet gösteren tüm yerel yönetim ve sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği yapmak
zorundadır. Öldürülüyoruz, katlediliyoruz ve buna artık bir dur diyoruz” dedi.