İYİ Parti Sözcüsü Kürşad Zorlu, siyaset gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Zorlu, “31 Mart 2024’te yerel seçimler yapılacak. İsmi üzerinde yerel seçimler ve burada belediye başkanlarının yanı sıra, belediye meclisi ve il genel meclisi üyelerini, muhtarları yereldeki pek çok sorunun çözülmesi için seçeceğiz. Yani yereldeki ihtiyaçlar, dinamikler ve dengeler önemli bir rol oynayacaktır. Örneğin Ankara ile Yozgat’ın, İzmir ile Van’ın bu anlamdaki koşulları birbirinden farklıdır.” dedi.
İYİ Parti Sözcüsü Kürşad Zorlu Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.
“Yereldeki ihtiyaçlar, dinamikler ve dengeler önemli bir rol oynayacak. Bir partinin kendi adaylarını çıkarma gayreti başka, yerelde işbirliği imkanlarını gerektiğinde irdelemek, karar vermek başka.” ifadelerini kullanan Zorlu’nun sorulara verdiği yanıtlar şöyle:
İYİ Parti yerel seçimlerde kendi adaylarını çıkarırsa sonuç ne olur, bu durum Cumhur İttifakı’na yaramaz mı?
Bu sorunuzu yanıtlarken sayın genel başkanımızın 26 Ağustos’ta yaptığı konuşmadaki önemli bazı hususları özellikle dinleyememiş vatandaşlarımızı da doğru bilgilendirmek amacıyla ortaya koymak isterim. 31 Mart 2024’te yerel seçimler yapılacak. İsmi üzerinde yerel seçimler ve burada belediye başkanlarının yanı sıra, belediye meclisi ve il genel meclisi üyelerini, muhtarları yereldeki pek çok sorunun çözülmesi için seçeceğiz. Yani yereldeki ihtiyaçlar, dinamikler ve dengeler önemli bir rol oynayacaktır. Örneğin Ankara ile Yozgat’ın, İzmir ile Van’ın bu anlamdaki koşulları birbirinden farklıdır. Bu açıdan bakıldığında bir partinin kendi adaylarını çıkarma gayreti başka şey yerelde işbirliği imkanlarını gerektiğinde irdelemek, karar vermek başka şey. Bakın biz İYİ parti olarak Anayasa değişikliğinin yapıldığı referandumda dahil olmak üzere bu sistemim ürettiği kutuplaşma sorununun karşısında olduk. Zira siyasi partilerin politikalarını ve gelecek vizyonlarını silikleştirmeye yönelik bu kutuplaşma siyaseti partilerin kendi kadrolarını topluma sunma ve bunları çeşitlendirme düşüncesini giderek bertaraf etmiş gözüküyor. Bu şekilde aslında ülke zarar görüyor, demokrasi zarar görüyor ve nihayetinde vatandaş çoğulcu, rekabet edebilir ve alternatifler arasında en iyi belirleyebilme imkanından yoksun kalıyor. Bu bakımdan biz bu ilkeli duruşumuzun altını çizdik.
Elbette rakiplerimizin stratejisi bizim içim önemli ve onların ittifak siyasetine daha ne kadar ve ne ölçüde devam edeceklerini veya yerelde onların nasıl bir işbirliğine yöneleceklerini görmek de gerekiyor. Ancak iktidarı hedefleyen bir siyasi parti olarak ülke sathında bu iddiamızı milletimizle paylaşmamızdan doğal bir durum olmadığını düşünüyoruz.
Genel Başkanımız o konuşmasında tüm siyasi partilerin demokratik bir anlayışla hizmet yarışı için seçimlere ayrı ayrı girmeleri gerektiğini ifade ederken yerel işbirliklerinin de imkan dahilinde olduğunu vurguladı. Neticede kendisini millete iyi anlatmış, gücünü ve güvenini kanıtlamış partilerin sonuç alması da yerelde ihtiyaçlara en uygun işbirliklerini konuşabilmeleri de o vakit gerçekçi ve vatandaş odaklı bir hal alacaktır. Asıl kazanan da bu iradeyi ve çabayı gösterenler olacaktır.
Bu söylemle İYİ Parti’nin ‘pazarlıkta el yükselttiği’ yorumlarını nasıl değerlendirirsiniz?
Bir defa bu tür değerlendirmeler siyaseti kısır bir çekişmeye tahvil etmek demektir. Ancak madem sordunuz, buna en iyi cevap son yapılan seçimlerde ortaya koyduğumuz iradedir. Düşünün ki seçimin kazanılması için adaylıktan feragat etmiş, nihai aday belirlenmeden ve hatta seçim kazanılıp partilerin aldığı oylar ortaya çıkmadan bir bakanlık dağılımı düşüncesine en baştan karşı durmuş bir genel başkanın partisine bu soru yöneltilebiliyor. Milletimiz aslında hangi tür pazarlıkların nasıl yapıldığını ve bunu yapanların süreci nasıl akamete uğrattıklarını iyi biliyor. Dahası 2019’u hatırlarsanız o günkü yerel seçimlerde bu birlikteliğin öncüsü biz olduk, bizim teklifimizle başlatılan bir süreçti. Genel Başkanımızın Afyon’da dedi ki “Türkiye kazansın diye, her türlü fedakârlığı yapacağız. Fakat bundan sonra, bu fedakârlıktan, yalnız ve yalnızca, milletimizin faydalanacağından, emin olacağız!” Biz milletimizin geleceği için hem ülke sathında hem de yerelde neyi istediğini ve ihtiyaç duyduğunu dikkate alarak milletin faydasına olavak şekilde hareket edeceğiz.
Yerel seçimler için İYİ Parti’nin net olduğu konular nedir, hangi koşullarda işbirliği yapar veya yapmaz?
Bir defa gelinen bu noktadan sonra – ki biz kendi adımıza özeleştirimizi de yaptık, bu saatten sonra, ne bizim, ne de aziz milletimizin; heba edecek tek oyu dahi yok! Olan bitenden ders çıkarmak durumundayız. Eğer bir işbirliği olacaksa bunun hem millet hem de o yerel sahada bir karşılığı ve olabildiğince herkesi kuşatacak meşru bir dayanağı olmalı. Milletin arzusunu ve hakkaniyetin sesini temsil etmeli. Halktan ve siyaset mecrasından yalıtmadan bu fotoğrafı ortaya koymak zorundasınız. Ama mesela kimlerle bu yerel işbirliği olmaz diyorsanız onu da genel başkanımız açıkça ortaya koydu. Gizli gündemleri olanlarla, marjinal ve bölücü yapılarla yakınlaşanlarla, Mustafa Kemal Atatürk’e düşman olanlarla, Cumhuriyet değerlerimizi hiçe sayanlarla, demokrasimizle meselesi olanlarla, “Türk” demekten korkanlarla, Andımızdan, Anayasanın ilk 4 maddesiyle sorunu olanlarla, terörün gölgesinde, ne gizli, ne açık işbirlikleri hayal edenlerle, herhangi bir işbirliği yapmayacağız. İşte zaten tüm bunlara, bizim gibi, “Hayır” diyen herkesi; bu vatana kalbini veren, her anlayıştan Türkiye sevdalılarını, liyakatli ve basiretli insanları, Türkiye için mücadelemize davet ettik.
İYİ Parti’nin cumhurbaşkanı adayı olmasını istediği iki ismin başkan olduğu İstanbul ve Ankara’da işbirliği yapmama ihtimali olur mu?
Bakın bunlar birbirinden çok farklı şeyler. Bu konuyu siyasi iktidara yakın çevreler özellikle köpürtüyorlar. Kendilerine göre bir istikamet vermeye çalışıyorlar. Örneğin geçtiğimiz hafta basın toplantımda bana gelen bir soru üzerine bu konuda geniş bir açıklama yaptım. Oradan bir cümleyi özellikle çekip İstanbul ve Ankara özelinde bir tartışmaya tahvil edenler olduğunu gördüm. Meseleyi bağlamından koparanlar oldu. Tabi suyu bulandırıyorlar. Bu yolla ülkenin gerçek sorunlarını da tartışmalardan kaçırarak bir kriz gölgeleme oyunu oynuyorlar. Mesela kimse cumhur ittifakına sormuyor, İYİ Parti seçimlere ayrı ayrı girelim diyor, siz ne diyorsunuz? Buralarda kendiniz ayrı ayrı aday çıkaracak mısınız? diye sormuyor! Bir defa İstanbul Ankara vb. yerlerde adaylar belli oldu ya da ilan edildi de bizim haberimiz mi olmadı! Partilerin kendi yönelimleriyle ilgili değerlendirme süreçleri sürüyor. Biz de ülke genelinde teşkilatlarımızla birlikte ciddi bir çalışma yürütüyoruz. Yereldeki işbirliği imkanları ise zamanı geldiğinde ve genel başkanımızın Afyon’daki değerlendirmesinde yer alan ilkeler çerçevesinde irdelenebilecek bir husustur.
Her iki isim de aday olmak istediklerini söylediler, yorumunuz nedir?
Evet takip ettiğim kadarıyla aday olmak istediklerini beyan ettiler. Başarılar diliyorum. Her iki büyükşehir belediye başkanı da millet ittifakının adayları olarak 2019’da sonuca ulaştılar ve imkansızlıklara rağmen İstanbul ve Ankara’da önemli çalışmalara imza attılar.
Sayın Akşener, ‘Keşke herkes, bizler kadar fedakar, bizler kadar yürekli olabilseydi. Maalesef olamadılar’ dedi ve İmamoğlu ve Yavaş’a ateşten gömlek giydiremediği için özür diledi. İYİ Parti’de söz konusu iki isimle ilgili hayal kırıklığı var mı?
Esasında Genel Başkanımızın Afyon konuşması birçok başlıktan oluşuyor. Bunları oluştururken haftalardır teşkilatlarımızdan, vatandaşlarımızdan gelen geri dönütler, hassasiyetler de dikkate alındı. Örneğin siyasi iktidarın ilk 90 gününü değerlendiren bir başka siyasi lider henüz olmadı. Yine o tarihi anlardan sığınmacı problemine özel bir başlık açılması da “işte biz asıl bu sorunları çözmek için geçmişten ders çıkararak, önümüze bakmalıyız” yaklaşımının bir gerekliliği idi. Özeleştiri, bir yüzleşme ve bir manifesto niteliğindeydi o sözler. Bir bütün halinde bakarsanız kendi özeleştirimiz de topyekûn milletimizle paylaşılmış oldu. Çünkü bizim için; milletin kararının üstünde bir karar, millet iradesinin üstünde bir irade yoktur. Sandıktan çıkan sonuç üzerinden, milletle tartışılmaz. Siyasetin özelliği budur.
Aytun Çıray, İmamoğlu ve Yavaş’ın cumhurbaşkanı yardımcısı olma formülünün CHP’den geldiğini ayrıntılarıyla anlattı. Siz o dönemle ilgili ne dersiniz, kriz nasıl çözüldü?
Partimizden ayrılmış kişilerin onları siyasette bir yerlere getirmiş kurumlarına yönelik gerçeklikten uzak değerlendirmeleri, hatta saldırıları aslında onlar adına üzücü bir durum. Ben bu tür kişiselleştirilmiş değerlendirmeleri de muhatap almak istemem. Zira liderler düzeyinde yaşanan diyalogları kamuoyu ile paylaşmaktan imtina ederim. Ancak şu kadarını söyleyebilirim ki Genel Başkanımız ve İYİ Parti bu seçimi kazanmak için her türlü fedakarlığı yaptı. Mevcut seçim sisteminin handikaplarını da dikkate alarak, sonuca mutlaka ulaşılabilsin diye en başta kendi adaylığından feragat etti. Ve yaklaşık 2 yıl boyunca neyin nasıl olması gerektiğine yönelik uyaran, çözüm arayan kişiydi. Hep halkın iradesi dedi ve bu irade neyi istiyorsa onun üzerine gidelim, onun meşruiyet zemininden çıkmayalım dedi. Sonuç olarak 6 mart günü sağlanan mutabakatta iki değerli belediye başkanının ki onların bu gelişmelerde büyük gayretleri oldu “etkili ve yetkili cumhurbaşkanı yardımcıları” olmaları önerisi, genel başkanımızın iradesi ve fedakarlığı ile milletimizin bilgi ve takdirine sunulmuştur. Hatta bu açıklamayı Sayın Mansur Yavaş ve Sayın Ekrem İmamoğlu’nu parti binamızdan uğurladıktan sonra milletimize ben açıkladım.
Masadan ayrılmanın ve ardından dönmenin siyaseten karşılığı ne oldu?
Birçok kez bu ifadeyi kullandık ama hala anlamak istemeyenler ve milletimizi de yanıltmak isteyenler olduğunu görüyoruz. Masa bizim önümüzden alınıp uzaklaştırıldı desek daha doğru olur. Uzlaşma, istişare ve halkın iradesi diyerek ve mutlaka ortak bir mutabakatla alınan kararlar ve toplantılar dizisi 2 Mart’taki toplantıda ortadan kalktı ve mutabakat zemini bu ilkelerin dışında başka bir noktaya götürüldü. Aslında götürülen masanın kendisiydi. Sonra yeniden 6 Mart’taki mutabakat için halkın iradesini esas alan bir anlayışa “evet” dedik. Birçok imkansızlığa rağmen belediyecilikte önemli işler yapan İki büyükşehir belediye başkanının cumhurbaşkanlığının kazanılması durumunda yönetimin etkili ve icracı birer parçası olması ve bunun milletimize anlatılması kararıydı bu… Bildiğiniz gibi bu kararın ardından belirli tartışmalar da oldukça asgariye indirilmiş oldu. Herkes var gücüyle sahaya çıktı. Ne yazık ki sonuca ulaşılamadı ama gelişen süreçte neticeye bu kadar yaklaşılabilmiş ise yeniden ortaya konulan bu adımın çok büyük bir etkisi oldu.
İYİ Parti’nin ‘kazanacak aday’ vurgusu ve ardından yaşanan 3-6 Mart krizinin seçimi kaybettirdiği yönündeki iddialara yanıtınız nedir?
Bu iddiayı gerçeği saptırma ve biraz da kolaycılık olarak değerlendiriyorum. Hataları ile yüzleşmesi gerekenler bu tür söylemlerle kendi hatalarını gizlemek için kullanıyorlar. Biz kazanacak aday söylemi ile “mutlaka kazanmalıyız” ve “kazanmaya bu kadar yakın olduğumuz bir atmosferde seçimi kaybetmemeliyiz” yaklaşımını milletimizle ve muhataplarımızla paylaşmaya çalıştık. Mesela anketler ne diyordu? Vatandaş ne söylüyordu? Biz bunları sürekli sahadan bilgi alarak risklere ve tehlikelere dikkat çektik. Peki bu uyarılarımız, dikkat çektiğimiz hususlarda kimler ne yaptı? Nasıl adımlar atıldı? Bunları irdelemek yerine partimiz hakaretlere ve saldırılara maruz kaldı. Bunlar irdelenmediği taktirde bu söylemleri üretenlerin objektifliğini iddia etmek mümkün değildir. Biz gerçekten bu seçimi kazanmak istiyorduk ve bunun için elimizden gelen her şeyi yaptık. Aday kesinleştikten sonra da bu kararın arkasında durduk ve çalıştık. Genel Başkanımız seçim sürecinde özellikle Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş beyle birlikte birçok ile giderek mitingler yaptılar.
Devlet Bahçeli’nin ‘komşuluk’ çağrısına ne dersiniz, Eskişehir Milletvekili Nebi Hatipoğlu’nun ‘AKP ve MHP’yi destekleyelim’ sözlerine yorumunuz nedir? Bu iki örnek kapsamında farklı illerde farklı işbirlikleri yapmak söz konusu olabilir mi?
Nebi beyin açıklaması konusunda milletvekilimizin kendi görüşü olduğunu, kurumsal bakımdan partimizin tutumunu yansıtmadığını ifade etmiştik. Sayın Bahçeli’nin Genel Başkan Yardımcısı aracılığıyla bir Tv programına gönderdiği mesaj sonrası ise partimizin görüşünü ortaya koyduk. Fakat buradan şu detayın altını çizmek isterim. Önce bunun cumhur ittifakına bir davet olmadığını ifade ettiler ama bizim Afyon’daki çağrımız sonrası Cumhur İttifakının yerelde de uygulanacağını ortaya koydular. Yapılan hakaretleri saymıyorum bile ama o halde bu davet nereye ve ne için yapıldı! Hattı zatında bildiğiniz gibi Genel Başkanımızın Afyon’dan tüm partilere bir çağrısı oldu ve gelin ittifak dayatmasını bir tarafa bırakalım seçimlere ayrı ayrı girerek rekabet edelim dedi. Sayın Erdoğan’dan bu konuda herhangi bir açıklama ya da yanıt gelmedi. Biz Türkiye’yi nefes alınabilir bir siyasi iklime taşımak istiyoruz.
İYİ Parti’nin seçim öncesi oy oranı çok yüksek veriliyordu. Ancak sonuç öyle olmadı. Partide bu oy kaybının muhasebesi yapıldı mı?
Tüm samimiyetimle söylüyorum bu seçimin kazanılması için en büyük fedakarlığı İYİ Parti yapmıştır. Uyarılarımızı yaparken bir yandan da Millet İttifakının mutabakat zemininin korunması adına birçok problemin bizzat genel başkanımızın devreye girmesiyle atlatıldığına şahit olduk. Seçim sonuçlarına gelince 2018 seçimlerine göre oylarımızı büyük ölçüde korumayı başardık. Bizim için yeterli miydi elbette hayır. Ancak şunu söylemeliyim. Milletin sesini, taleplerini ve beklentilerini, dile getirdiğimiz için, bir kara propagandayla, oyunbozanlıkla suçlandık. Milletimiz adına söylediklerimiz, duyulmak istenmedi. Uyarılarımız, dikkate alınmadı. Bizim uyarılarımız doğrultusunda adımlar atılabilseydi sonuca ulaşılacaktı ve partimizin oy oranı da bunun çok üstünde olacaktı. İYİ Parti olarak seçimlerden bu yana yoğun bir çalışma içerisindeyiz. Teşkilatlardan sorumlu genel başkan yardımcımız ve yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcımız illeri dolaşarak bu muhasebenin tabanımıza ilişkin dayanaklarını toparladılar. Seçim sonuçlarına ilişkin çalıştık, tartıştık değerlendirmelerimizi büyük ölçüde tamamladık. Hataların farkındayız ve gerekli dersleri çıkardık.
İYİ Parti’de, CHP’deki değişim tartışmaları nasıl değerlendiriliyor?
Bu tartışmalara ilişkin benim bir şey söylemem, yorum yapmam doğru olmaz.
Peki seçim sonrası muhalefete yönelik oluşan güvensizlik ve umutsuzluk nasıl giderilir?
Burada tabi iki muhalefet olduğunu söylemeliyim. Biri genel olarak muhalefet, bir de muhalefet için muhalefet. Ülkedeki medya sistemi, kamuoyu oluşturma süreçleri öyle bir noktaya geldi ki ikinci muhalefet dediğim kısım sağlıklı bir denge kurulmasına izin vermiyor. Zaten giderek kutuplaşan siyaset, toplumsal ayrışmayı derinleştirirken muhalefeti de bir dayatma ve kıskaçla karşı karşıya bırakıyor. Çok açık ki bu durum en başta siyasi iktidarın değirmenine su taşıyor. Afyon’da yaptığımız çağrı iyi irdelenirse buna yönelik bir çözüm sunulduğu da görülecektir. Oysa ülkemiz ağır sorunlardan geçiyor. Ekonomi başta olmak üzere sığınmacılar konusunda toplumun haklı tepki ve kaygısı yükseliyor. Bu bakımdan alışılagelmiş bir siyaset konumlanmasının ötesinde, çözümün adresi olduğumuzu, buna hazır olduğumuzu göstermek zorundayız. Öncelikle özeleştiriyi yapmak, hataları tespit etmek ve buradan ders çıkararak milletin karşısına çıkmak durumundayız. Biz İYİ parti olarak seçmenin bize verdiği mesajın farkındayız, bu kararlılığa sahibiz ve inşallah başaracağız.
“Ya bir yol bulacağız ya bir yol açacağız” sözünden halk ne anlamalı?
Bu sözün devamı da var “Ya doğru rüzgârı yakalayacağız, Ya da biz, o rüzgarın ta kendisi olacağız.” Zira milletimiz ağırlaşan sorunlar karşısında gerçekçi, kararlı ve liyakatli bir rüzgar istiyor. Böyle bir rüzgarı yaratabildiğimiz takdirde Türkiye’nin siyasi iklimi bambaşka bir hüviyet kazanacaktır. Bu vatana kalbini veren, her anlayıştan Türkiye sevdalılarını, liyakatli ve basiretli insanlarımızı, bir araya getirecek bir yoldan söz ediyoruz. Türkiye’yi merkezine alan bir anlayış içerisinde hiçbir ayrım yapmadan ülkemizin tüm vatanseverlerini bu merkezde toplayabilmek çabasında olacağız. Bu yolun pusula metinlerinden birisi olan Demokratik Millî Yükseliş Beyannamemizi, 25 Ekim’de Partimizin 6’ncı kuruluş yıl dönümünde, açıklayacağız. Bugün insanlarımız bu siyasi kutuplaşma arasında makulü aramaktan ve bulmaktan uzaklaşıyor hızla.. İşte onun için İYİ parti makulün sesi ve güvencesi olma arzusundadır ve bunun için çalışmalarını yoğunlaştıracaktır.