İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı, İzmir Milletvekili ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Ümit Özlale, T24’ten Cansu Çamlıbel’e verdiği röportajda çarpıcı açıklamalarda bulundu.
İşte o röportaj;
“Sıkışmış Ankara siyasetinden kaçıp yönetim kabiliyetimi göstermek istiyorum”
– İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı’na talip olmak için temel motivasyonunuz nedir?
Milletvekilliğimden, partideki Genel Başkan Yardımcılığı’mdan, Divan üyeliğimden… Tüm bunlardan vazgeçmeye hazır olacak kadar İzmir’i seviyorum ve İzmir’i yönetmeyi adayım. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı bana yerelde hayalini kurduğum projeleri hayata geçirme fırsatı verecek. Elbette, başka bir sebep daha var. 2023 seçimlerinde sonra milletvekili yemini ettim ve hemen ardından sokağa çıktım. Sokak sokak, mahalle mahalle gezdim İzmir’i. Hem Ankara’dan gelen kaynakların kısıtlı olması nedeniyle hem de iyi bir belediyecilik yapılmamasından dolayı çok ciddi problemler olduğunu gördüm. Bu ikinci sebep çok daha ağır basıyordu. Bu yüzden de bildiğim, gerekli liyakata sahip olduğum bir alanda aday olmak istedim. Bu “bildiğim ve liyakate sahip olduğum alan” meselesi önemli. Ben zaten 20 sene boyunca kalkınma ekonomisi çalışırken, iktisat çalışırken, kentsel kalkınma konularına kafa yorarken, kaynakların nasıl daha iyi kullanılabileceği konusunda kafa yorarken oldukça önemli bir deneyime ve donanıma sahip oldum. İşte şimdi onu tam kullanma zamanı diye düşünüyorum. 28 Mayıs’tan sonra oluşan tablo, bize yerel siyasetin her zamankinden daha önemli olabileceği konusunda çok önemli ipuçları verdi. Mecliste oluşan tabloya bakınca önümüzdeki dönemde yerel siyasetin çok daha ön plana çıkacağını görüyorum.
– Yerel siyaset mutlaka önemli ve daha da önemli olmalı ancak bu yanıtınızı çevirip şöyle okumak da mümkün. 2023 seçimlerinden sonra ulusal siyaset arenası kilitlendi. Siyasette nispeten yeni ve iddialı olan sizin gibi politikacıların parlaması için meclis aritmetiği çok da uygun değil. Dolayısıyla da kariyerinize daha göz önünde olacağınız bir yarışta devam etmek istediniz. Yani kendinize yeni bir alan açma stratejisi olarak da görülebilir, yanlış mı düşünüyorum?
Tabii ki görülebilir. Bu tür bir pozisyona aday olmak yürütme kabiliyetimi göstermek açısından benim için çok önemli bir fırsat. Sadece benim için değil partim için de. Şu anda İYİ Parti’nin elinde hiçbir büyükşehir belediyesi yok. Biraz önce söylediğim donanımlar sayesinde bir büyükşehir yönetebilecek kabiliyette olduğumu düşünüyorum. Önümüzdeki dönemde sıkışmış Ankara siyasetinden biraz kaçıp yönetim kabiliyetimi göstermek istiyorum.
– Çok anlaşılabilir bir kişisel hedef, hatta parti açısından bakıldığında büyükşehir belediyesi istemek anlaşılabilir bir siyasi yönelim. Ancak işin bir de ittifak boyutu var. İYİ Parti olarak 2023 Mayıs seçimlerinden sonra Millet İttifakı’ndaki pozisyonunuzla ilgili ciddi bir strateji değişikliğine gittiniz. “81 ilde aday çıkaracağız” demek aslında ittifakın askıya alınması demek. Öte yandan bakıyoruz hem Meral Hanım hem de partinizin diğer başka isimleri ittifak pazarlığına açık kapı bırakan laflar ediyorlar. Şuradan başlayalım – ve bu soruyu genel başkan yardımcısı şapkanıza referansla soruyorum- İstanbul ve Ankara büyükşehir beledileri için de aday gösterecek misiniz?
Ankara ve İstanbul’da da aynı İzmir’deki gibi adayımız açıklanacak. Bu konuda çalışmalar sürüyor. Benim İzmir adaylığımın önce açıklanmasının Tunç Bey’in dediği gibi Ankara ve İstanbul için bir müzakerelerde bir koz olduğunu düşünmüyorum. Öyle bir şey yok.
– Burada biraz duralım lütfen. Genel Başkanınız Meral Akşener belki şu an pazarlık yapmayacakmış gibi duruyor ama sonra müzakere noktasına neden gelmesin?
Yok.
“İzmir’in önce açıklanmasının sebebi benim; Meral Hanım’a baskı yaptım”
– Ama bugüne kadar çok pazarlık yaptı ve “asla dönmem“ dediği bazı kararlardan döndü. Sanırım en büyüğünü, mart ayında masadan kalkma şeklini ve sonrasında masaya dönüşünü hatırlatmaya dahi gerek yok.
Bakın İzmir’in önce açıklanmasının sebebi biraz da benim. Ben baskı yaptım Meral Hanım’a. Cumhuriyet Halk Partisi hala kendi adayını açıklamadı. AK Parti de açıklamadı. Bizim maddi kaynaklarımız iki partiye oranla da kısıtlı. Şunu da biliyoruz AK Parti kamu kaynaklarını kullanıp bol bütçeli bir seçim ekonomisi izleyecek. Kaynaklarımız kısıtlı olduğu için İYİ Parti için tek kazanma yöntemi önceden sahaya inerek adaylarımızı halka iyi tanıtmak.
– Bu sözleriniz İYİ Parti’nin neden adaylarını diğer partilerden önce açıklamaya başladığına yanıt ama benim sorumun yanıtı değil. Meral Hanım’ın sizin İzmir adaylığınızın ve üç büyükşehirde de kendi adaylarınızı çıkarma kararının arkasında duracağından emin misiniz? Sorum buydu.
Evet, ben arkasında duracağını düşünüyorum. Bu kararın parti açısından ne kadar bağlayıcı olduğunu vurgulamak ve seçmenimize de güvence açısından eğer böyle bir durum olursa – yani iş birliğine gidilip benim adaylığım geri çekilirse- ben partimdeki görevlerimden geri çekilirim. Bunu geçen bir canlı yayında açıkladım. Şimdi burada yeniden söylüyorum.
“Şu ana kadar İYİ Parti üst kurullarında alınan hiçbir karar geri çekilmedi”
– İzmir adaylığınız geri çekilirse İYİ Parti’den istifa edeceksiniz. Bunu söylemenizin ardından Meral Hanım’dan size bir geri dönüş oldu mu; müspet ya da menfi?
Sadece şunu konuştuk; şu ana kadar iyi parti üst kurullarında alınan hiçbir karar geri çekilmedi.
“İzmir müzakere konusu edilirse partideki tüm görevlerimden ayrılırım”
– Belki parti üst kurulu kararı değildi ama Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığı konusundaki partiniz içindeki genel teamül olumsuzdu, ki bu durum hem Meral Akşener tarafından hem de partinizin diğer yetkilileri tarafından çeşitli vesilelerle detaylandırıldı. Şunu sormaya çalışıyorum; genel teamül ya da parti kararı…sonuçta Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığını onaylama noktasına gelen Meral Akşener talepleri karşılık görürse İstanbul, İzmir ve Ankara’da CHP’nin adaylarını destekleme noktasına neden gelemesin ki?
Kararlılığımı ve kararlılığımızı netleştirmek ve o bakımdan kamuoyunda tekrar bir soru işareti oluşturmamak için dedim ki; “Bu adaylık çok ciddi ve eğer önümüzdeki dönemlerde İzmir bir müzakere konusu edilirse ve benim adaylıktan çekilmem istenirse o zaman ben de bütün görevlerimden ayrılırım.”
“Bugüne kadar AK Parti ile masaya oturmayan tek partiyiz, oturmayız”
– Bir yandan üç kilit önemdeki büyükşehirde İYİ Parti’nin kendi adayıyla seçime girmesinden yanasınız, bir yandan da “farklı ittifaklar” olabilir diyorsunuz. Böyle bir açıklamanız da olmuştu. “Farklı ittifak” ile kastettiğiniz nedir?
O açıklamayı parti olarak her ilde kendi adaylarımızla çıkaracağımızı resmi olarak ilan ettiğimiz toplantıdan önce yapmıştım. Parti kimliğini, parti tabanını güçlendirmek için her yerde kendi adaylarımızı çıkartırız ama son kertede partinin kurucu değerlerine ve cumhuriyetin kurucu değerlerine aykırı olmayan iş birliklerine de gidilebilir.
“İYİ Parti’nin İzmir’de aldığından yüksek oy alırım”
– İzmir’e dönelim…CHP’nin mevcut İzmir Belediye Başkanı Tunç Soyer geçen hafta sizin için “kazanma ihtimali çok zayıf olan bir aday” ifadesini kullandı. Bu açıklama bana seçim sürecinde başta Meral Akşener olmak üzere partinizden gelen açıklamaları hatırlattı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun anketlerdeki yerini tartışmaya açan “kazanacak aday” terminolojisini partiniz ortaya attı. Şimdi aslında Tunç Soyer de benzer bir terminolojiye sarılmıyor mu sizin adaylığınızı eleştirirken? Bir anlamda yeni bir “kazanacak aday” terminolojisinin muhatabı olmak sizi rahatsız etmiyor mu?
Yok. Birincisi şunu söyleyeyim; bu Kemal Bey’in anketlerdeki yeriyle ilgili argüman sadece bizim öne sürdüğümüz bir argüman değil ki. Geçenlerde o zamanki Genel Başkan Yardımcısı Onursal Bey de benzer bir açıklamada bulundu. Anlıyoruz ki CHP’nin içerisinde de bu konuda tartışma varmış. İlk önce bunu bir not etmek gerekiyor. İzmir tarafına baktığımız zaman da şunu görüyorum; eğer biz Cumhuriyet Halk Partisi’yle bir ittifaka gidecek olsaydık o zaman bir anket yaptırırdık, “Tunç Soyer mi Ümit Özlale mi daha iyi bir aday?” diye sorardık. Böyle bir anket yaptırmış olsaydık eminim ki Tunç Bey’i geçerdim.
– Nasıl bu kadar iddialı konuşabiliyorsunuz? Kendinize güvenmeniz ayrı konu da bir de seçim sonuçlarına bakmak lazım. 2023 seçimlerinde İYİ Parti’nin İzmir’deki oyu yüzde 11.
Basit bir şey söylüyorum, Tunç Bey’den daha iyi bir belediye başkanı olacağım.
– Yok, onu anladım. Birey olarak İzmir’deki oyunuzun partinizin oyundan çok daha yüksek olduğunu düşünüyorsunuz. O zaman tine hatırlatayım; İYİ Parti’nin oyu yüzde 11, CHP’ninki yaklaşık yüzde 41.
Yerel seçimlerde insanlar partilerin gösterdikleri belediye başkan adaylarının profillerine bakıyorlar. Genel seçimlerde parti kimliği biraz daha ön plana çıkar ama bu sefer İzmir’i yönetecek olan kişiyi seçecekler. Ve ben evet, İYİ Parti’nin son seçimlerde aldığı oydan çok daha yüksek bir oy alacağımı düşünüyorum.
“Tunç Soyer iyi belediyecilik yapsaydı sahada bu kadar şikâyet almazdık”
– O zaman bir de yerel seçim rakamı vereyim. 2019’da Tunç Soyer İzmir’de yüzde 58 ile seçilmişti. İttifakta sizin de oyunuz vardı. Onu düşün ama yine de arada hala büyük bir fark kalır. Salt rakamlar üzerinden ve hayatın sıra dışı akmadığı senaryoda “Ne olursa olsun CHP İzmir’de belediye başkanı çıkartır” denebilir ki sanırım Tunç Soyer de özünde bunu diyor.
Birincisi, bu verdiğiniz rakamlar beş sene önceden. Beş sene içerisinde İzmir Büyükşehir Belediyesi ve ilçe belediyelerin çok önemli bir kısmının yaptığı hizmetlerden çok büyük bir memnuniyetsizlik var. Benim aday olmamın en temel sebeplerinden bir tanesi sahada dolaştığım zaman insanlardan duyduğum şikayetler. Ben bunları anlatıyorum ama karşılığında Tunç Bey’in bazı açıklamalarında rencide edici ifadeler var. Mesela “kendisinin düştüğü duruma üzülüyorum” demiş. Bence bunlara gerek yok. Eğer Cumhuriyet Halk Partisi beş senede gerçekten iyi bir belediyecilik örneği gösterseydi, biz sahaya indiğimiz zaman belediye hizmetlerinden bu kadar fazla şikâyet almasaydık, o zaman ben de belediye başkan adayı olarak karşınıza çıkmazdım. Milletvekili olarak devam ederdim. Ben diyorum ki; ben Tunç Bey’den daha iyi bir adayım. Ayrıca sadece Cumhuriyet Halk Partisi’nden değil, AK Parti’den ve Milliyetçi Hareket Partisi’nden de oy alacağımı düşünüyorum.
– “Muhafazakâr değilim” diyen bir siyasetçi olarak, “sosyal demokratım” diyen bir aday olarak kimlik siyasetinin bu kadar keskinleştiği bir dönemde AKP’den ve MHP’den hangi yöntemlerle oy alacaksınız?
Benim özgeçmişim, kişiliğim ve İzmir’le ilgili projelerim AK Parti seçmeninin de bir kısmına mutlaka cazip gelecektir. Genel seçimlerde ve sonrasında yaptığımız saha ziyaretlerinde ben sahilde çok dolaşmadım, Alsancak’ta ya da Karşıyaka’da çok fazla dolaşmadım. En çok AK Parti’nin güçlü olduğu mahallelere gittim. Oralarda da çok büyük bir ilgiyle karşılandım. Yerel seçimlerin dinamikleri bence genel seçimlerden biraz daha farklı. Yerel seçimlerde insanlar parti kadar kendisine dokunan ve kendisini ikna eden bir belediye başkan adayına oy veriyorlar. “Ya bu iyi bir aday, İzmir’i de iyi yönetir” diyen bir AK Parti seçmeninin “ama muhafazakâr değil” diye bana oy vermekten vazgeçeceğini düşünmüyorum.
“Türkiye’deki en iyi 100 siyasetçiden biri değilim”
– Tunç Soyer’in size yönelik yorumlarından biri daha dikkatimi çekti; “Çok önemli üniversitelerde öğretim üyeliği yapmış. İyi bir akademisyen fakat belediye başkanı adaylığı için zayıf bir aday.” Yani aslında size “siyaset sana göre değil, akademide kal” diyor.
Hep şunu söylerler; siyasette mutlaka insan kaynağının iyileşmesi lazım. Al işte geldik! Ben hiçbir zaman “iyi bir siyasetçiyim” ya da “iyi bir siyasetçi kumaşına sahibim” demedim ama çok iyi bir teknokrat kimliğim var. Akademisyen olmamın yanı sıra Dünya Bankası dahil bir sürü uluslararası kuruluşa danışmanlık yapmış birisiyim. Kaldı ki akademik olarak da bu alanı çalışıyorum ve geldim. Bu alanda da ülkeme katkı vermeye çalışıyorum. Bu sefer de diyorlar ki; “Siyasette de mutlaka böyle bir insanlara ihtiyaç var ama sen siyasetçi değilsin.” Evet, değilim. Doğru, ben teknokrat kimliğimle daha çok katkı yapıyorum. Ama bu alandan bir belediye başkanı adayı çıktığında sevinç duyulması lazım çünkü belediye başkanlığı bir hizmet makamı, bir icra makamı. Ben de o yapılması gereken hizmetin teorisini çalışmış bir insan olarak “işte buradayım” diyorum.
Evet ben Türkiye’nin en iyi 100 siyasetçisinden biri değilimdir. Öyle bir iddiam da yok zaten. Siyasete girerken de “çok iyi bir siyasetçi olacağım” diye girmedim. Türkiye ile ilgili projeleri hayata geçirmek için girdim. Bir yandan “siyasetin çok daha donanımlı insanlara ihtiyacı var” diyorlar, bir yandan da donanımlı insan gelince “sen siyasetçi değilsin” diyorlar.
“Ben ve Bilge Yılmaz, partide kiracı gibi hissetmiyoruz”
– Bir de tabii Türkiye siyasetinde yurtdışında okumuş, yaşamış, çalışmış insanlara yabancı istihbarat servisi dokundurması yapılması çok vardır. Başınıza geliyor mu?
Bizim partide benimle birlikte Bilge Yılmaz var. Bilge Yılmaz, hepimizin gurur duyması gereken bir isim. Dünyanın en iyi okullarından bir tanesinde kürsü sahibi. Benim de çok yakın arkadaşım. Çok benzer dünya görüşlerine sahibiz.
Dünyanın her tarafında ders verebilecek durumda olmamız, dünyayı takip ediyor olmamız, yurt dışındaki uluslararası kuruluşlar tarafından makalelerine ya da yaptıklarında referans verilen kişiler olmamız bir yerden sonra işte o aşırı komplocu çevre tarafından da eleştiri konusu haline getiriliyor. Sayın Akşener’in benim belediye başkanlığı için adaylığımı açıkladığı röportajdan iki saat sonra deli saçması bir makale çıktı. Gerçekten deli saçması ve o makalenin iki saatte hazırlanabilmesi mümkün değil. Benim bu durumlara yönelik çözümüm kafaya takmamak.
– Geçenlerde siyaseti yakın takip eden ve bir şekliyle siyasetin içinde bir iş yapan birisi sohbetimiz sırasında sizi ve Bilge Yılmaz’ı örnek göstererek İYİ Parti içindeki konumunuzla ilgili “Onlar biraz kiracı gibi duruyor. Ev sahipleriyle aralarında doku uyuşmazlığı var gibi duruyor” dedi. Kendinizi kiracı gibi hissediyor musunuz ya da şöyle sorayım; kendinizi İYİ Parti’de misafir gibi hissettiğiniz zamanlar oluyor mu?
Seçimlerden sonra 24 Haziran’da yapılan olağan genel kurulumuzda Bilge de ben de en yüksek oyu alan Genel İdare Kurulu (GİK) üyeleri arasında olduk. Saha ziyaretine gittiğimiz zaman ya da teşkilat buluşmalarında bize karşı çok büyük bir ilgi, çok büyük bir sevgi var. O bakımdan, ben partinin bizi her açıdan sahiplendiğini görüyorum. İYİ Parti’de en fazla tanınan beş kişinin ismi sorulduğunda Bilge’nin ya da benim ismim mutlaka çıkıyor. Bütün bunlar da bizi kiracı yapmıyor. Bir de tabii sadece benim ve Bilge’nin üzerinden gitmemek gerek. Partimiz içinde bizim gibi çözüm odaklı çok isim var. Hiçbirimiz de kiracı gibi hissetmiyoruz.
“O riski alan Tunç bey, AK Parti karşıtlığı üzerinden siyaset yapma kolaycılığına gidenler”
– Pekâlâ, İzmir seçimlerine tekrar geri dönelim. Meral Hanım ve İYİ Parti Genel Merkezi karar değiştirmedi ve siz İYİ Parti İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı olarak seçime girdiniz diyelim. CHP de Tunç Soyer’i yeniden aday gösterdi ve üzerine de HDP kendi adayını gösterdi. 2019’da İzmir’de yüzde 38,6 alan AKP’nin kazanma ihtimali geçen seçime göre oldukça artar. “22 senedir düşmeyen kale” diye de anılan İzmir’i muhalefete kaybettiren siyasetçi olarak tarihe geçme riskini alıyorsunuz yani.
Bence Tunç Bey o riski alıyor. Son dönemde Cumhuriyet Halk Partisi’nin İzmir’deki belediyecilik hizmetlerinin kalitesine baktığınız zaman şunu görüyorsunuz; tamamıyla AK Parti karşılığı üzerinden bir siyaset üretme kolaylığını gidilmiş. Birçok insanın memnuniyetten değil mecburiyetten oy vermesine neden olan bir anlayış var karşımızda. Asıl riski yaratan da bu anlayışın ta kendisi; AK Parti karşıtlığı üzerinden siyaset üretiliyor olması. Ben 100 yıllık koca bir çınar olan Cumhuriyet Halk Partisi’ne saygı duyuyorum.
Benim orada eleştirdiğim o koca çınarın gölgesinde tembellik yapanlar. O koca çınarın gölgesinden yararlanıp, orada bir türlü İzmir halkının istediği belediyecilik hizmetini vermeyenler. AK Parti karşıtlığı üzerinden neredeyse hiçbir hizmet vermeden belediyecilik sürdürmeye çalışırsan o zaman bizzat riski sen teşkil etmiş olursun. Ben kendime çok güvenen bir adamım. Özgeçmişim iyi, bu işin akademik tarafına hakimim, danışmanlık tarafına hakimim. Gayet de dolu bir adayım ve ve bazıları bana diyor ki; “Evet, sen çok iyi bir adaysın. Bu adamdan da daha iyi yönetirsin ama aday olma.” Bunu CHP’li bazı arkadaşlarımdan da duyuyorum. Bu yaklaşım hem bana hem İzmir’e haksızlık. Ben bu yaklaşıma karşıyım.
“Seçim CHP’nin adayıyla benim aramda geçer, İzmir AK Parti’ye kalmaz”
– İşin şu boyutunu konuşmadan sizin adaylığınıza itiraz edenlerin itirazını doğru bir perspektife oturmamız zor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra 2024 yerel seçimlerini psikolojik bir eşik olarak gören bir 25 milyon seçmen var. Dolayısıyla da önümüzdeki yerel seçimler muhalefete oy veren 25 milyon için aslında sadece yerel seçim değil. Şu anda şahsınıza yönelen itirazların büyük kısmını böyle okumak lazım. Kemal Bey için “kazanacak aday” terminolojisini ortaya atan İYİ Parti, Millet İttifakı seçimi kaybettikten sonra dönüp “Biz söylemiştik” dedi. Mayıs seçimlerinin vebalini konuşabiliyorsanız, 2024 yerel seçimlerinin olası vebalini de şimdiden konuşmaya başlamak doğal değil mi?
Bu soru bana sokaktaki insanlar tarafından yöneltildiğinde o zaman ben de şunu soruyorum; “Peki ben ne yapayım?” Aradan AK Parti çıkacak diye çekiniyorlar. Böyle bakmak bence büyük haksızlık çünkü ben İzmir’deki seçimin Cumhuriyet Halk Partisi ve İYİ Parti arasında geçeceğini düşünüyorum. İkimiz de aday olursak ikimizden biri kazanır.
“İstanbul ve Ankara’da iş birliğine gidilir mi, onu zaman gösterecek”
– Hadi İzmir’de dediğiniz oldu ve CHP ile İYİ Parti’nin çekişmesinden kazançlı çıkan AKP olmadı. Ankara’da, hele de İstanbul’da CHP ve İYİ Parti’nin ayrı ayrı aday çıkardığı senaryoda AKP’nin seçimi almaması çok düşük olasılık – ki siz oralarda da İYİ Parti’nin kendi adayını çıkarmasında ısrarcısınız.
Ankara ve İstanbul için şu anda benim İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı adayı olarak konuşmam doğru değil.
– Ama hala “genel başkan yardımcısı” sıfatını da taşıyorsunuz. İstanbul ve Ankara’daki soruları o şapkanızla yanıtlamanızı rica ediyorum.
Genel Başkan Yardımcısı olarak şunu söyleyebilirim; oralarda da bizden aday koyacağız. CHP Ankara’da Mansur Bey’i açıkladı. Onun karşısına bir aday koyacağız. 28 Mayıs sonrasındaki tablo bize siyasetin iki ittifak arasına sıkışmış bu haliyle Türkiye’nin önümüzdeki dönem sorunlarına çözüm üretemeyeceğini gösterdi
– Araya girip şunu hatırlatmak zorundayım; siyaseti buraya tıkan 28 Mayıs seçiminin sonucundan ziyade Erdoğan’a göre biçilmiş başkanlık sisteminin dayattığı 50+1 değil mi? Kendi partinizin seçmenini konsolide etmek için yeni bir stratejiye gittiğinizi anlıyoruz. Ancak 50+1 varken Türkiye’deki siyasetin ana aksını yerel seçimler üzerinden değiştirebilir misiniz?
Biz İYİ Parti olarak Türkiye’nin artan sorunlarına çözüm üretmek için bir iddia ortaya koymak istiyoruz. Ve diyoruz ki; biz Türkiye’ye yönetecek iddiada bir partiysek eğer, o zaman bunu her yerde güçlü adaylar çıkartarak topluma hissettirmemiz lazım. Bunu derken İstanbul ya da Ankara’ya özel bir vurgu yapmıyorum. Günün sonunda bir iş birliği gelir mi? Bunu zaman gösterir. Fakat bizim şu aşamada mutlaka her ilde İYİ Parti’yi temsil edecek, İYİ Parti’nin Türkiye’nin her yerinin sorunlarına çözüm üretebilecek kabiliyette olduğunu gösterecek adaylarla çıkmamız gerekiyor.
– “Günün sonunda iş birliği olup olmayacağını zaman gösterir” derken de kapıyı aralık bırakıyorsunuz işte müzakereye. Diyelim ki CHP İzmir’de Tunç Soyer’i aday göstermekten vazgeçti, o durumda İYİ Parti İstanbul ve Ankara’da CHP’nin adaylarını destekleme kararı alır mı?
Ona Genel Merkez’de Divan karar verecek. Çünkü bu konuda Genel İdare Kurulu Divan’a bir yetki verdi, Divan bunu daha tartışmadı. Önümüzdeki dönemde adaylara ve daha sonrasında diğer partilerle yapılacak olan müzakerelere bakmak lazım. Ama benim şu an ki hissiyatım odur ki biz İzmir’de Cumhuriyet Halk Partisi adayı ile benim aramda bir seçime gideceğiz.
“Ben her ilde kendi adaylarımızla seçime gidilmesinde ısrarcıyım”
– Öyle olsa bile bu otomatikman İstanbul ve Ankara’da da CHP ve İYİ Parti’nin iki ayrı aday çıkartacağı anlamına gelmiyor değil mi?
Ben her iki ilde de farklı adaylarla gidilmesi, yani İYİ Parti’nin kendi adaylarıyla seçime girmesi konusunda ısrarcıyım. Ama dediğim gibi bu benim kişisel görüşüm. İYİ Parti’nin her ilde güçlü adaylarla seçmenin karşısına çıkması gerektiğini düşünüyorum. Sonrasında bu iş Divan’a gelirse benim de bir oyum olur. Ben de kendi kararımı o ölçüde Divan’da kullanırım. Oradan hangi karar çıkar onu tam bilemem ama benim şu aşamadaki hissiyatım bizim bütün illerde kendi adaylarımıza gideceğini şeklindedir.