İzmir bana iyi geldi!

“Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: Ya bir insan bir yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir.”  

      Bu, gelmiş geçmiş en önemli yazarlardan biri Rus Edebiyatçı Tolstoy’a atfedilmiş bir cümle. Daha önce rastlamış olma ihtimaliniz çok yüksek çünkü sosyal medyada çok sık paylaşılıyor ve bana sorarsanız da paylaşıldıkça anlamını yitiriyor.  Yazıya başlamadan şunu da belirteyim; bu sözün o dev isme ait olduğuna dair de kesin bir kanıt mevcut değil. Eserlerinde bu cümleye rastlanmadığına dair araştırmalar var. Kısacası cümle kimin bilemiyoruz ama bildiğimiz bir şey var ise içerisinde onlarca anlam ve duygu barındırdığı. 

Dilerseniz bir kez daha yazayım ve başlayalım:
 “Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar:Ya bir insan bir yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir.” 

     Bu, tahmin edeceğiniz üzere bu, “yer değiştirmek” ile alakalı bir yazı. Göç etmekle, doğup büyüdüğü, köklendiği, ait olduğu ya da “ait olduğunu sandığı” yerde çekip gitmesiyle alakalı bir yazı. Bıraksanız daha fazla süslerdim ama dümdüz de söylemem gerekirse bendenizin İstanbul’dan İzmir’e yerleşme hikayesi ile alakalı bir yazı. Hiç bilmediğim, daha önce birkaç kez kısa ziyaretlerde bulunmuş olmama rağmen, sokaklarını, insanlarını, havasını, suyunu ve kokusunu (bence mühim) hiç bilmediğim bu güzelim şehre gelişim ile alakalı bir yazı.
     Geçtiğimiz haziran bir anda verdim bu kararı. Zaten hayatımdaki önemli kararları verme sürem hep çok kısa olmuştur. Üzerine pek düşünmem, ölçüp biçmem ben. İçimde geliyorsa ve o an koşullar uygunsa (değilse de bir şekilde uygun hale getirilir) yaparım. İzmir’e gelmem de böyle oldu. Bir gece karar verdim, ertesi gün internetten ilk bulduğum evi tuttum. Semtine, sokağına, apartmanın yaşına vesaire de bakmadım.

     Bence insanlar ikiye ayrılıyor; taşınmayı sevenler ve taşınmaktan nefret edenler. Ben birinci gruptanım, annem de ikinci. Fakat söylediğim gibi kafaya koydum mu önümde pek kimse duramaz. Netice annemi de aldım geldim ve sizlere“ İstanbul şöyle, İzmir böyle” klişesinden uzak bir şekilde gözlemlerimi aktarmak isterim. Tahmin edersiniz ki bu ilk yazı, tespitlerimin devamı gelecek efendim…

•   Öncelikle İzmir İstanbul’a benziyor. En azından bizim oturduğumuz semt Bostanlı geldiğimiz semtin Caddebostan’ın uzaktan akrabası gibi. Sokaklar, insanlar, ağaçlar, kediler, sokak aralarındaki cafeler, sabahları gün ağarmadan koşuya çıkanlar, Pazar kurulduğu gün oluşan o insanı delirten trafik, yazın sahil yolunda “iğne atsan yere düşmez” dedirten piknik halleri…Açılır kapanır sandalyeler, taşınabilir buzluklar, kurulan yer sofraları, fonda hiç dinmeyen bir “bisiklet zili” sesi..Bunlar şikayet ettiğim değil aksine çokça sevdiğim detaylar. Hatta bazen yürürken gözlerimi kapattığımda hangi şehirde olduğumu ayırt edemiyorum, hoşuma gidiyor. 
•    Benzemeyen şeylere gelince. Sahil yolu her ne kadar pazartesi günleri savaş alanına benzese de piknikçiler bu şehirde çevreye karşı daha duyarlı. Evet ortalıkta çiğdem çekirdekleri ve şişeler oluyor ama İstanbul’daki gibi “Bunu insan yapmaz” diyeceğim bir çöp bırakma hadisesi ile karşılaşmadım. Yani insanlar arkalarını az da olsa topluyorlar.
•    Burada birbirine “günaydın” deme oranı da İstanbul’a oranla daha yüksek. Ben ne hikmetse sabahları yürüyüş yapanların birbirlerine selam vermemelerine epey bozulurum. Caddebostan’da bırak selam vermeyi “Niye bakıyorsun kardeşim?” hali hakimdir. Burada o henüz yok (umarım hiç olmaz) insanlar önce bir şaşırsalar da sonra hemen gülümsüyor ve bir sonraki karşılaşmada o gülümsemeyi selamlama haline getiriyorlar. Sosyolog değilim tabii ki ama burada İzmir’de insanların hala birbirlerine güvenebildiklerini (en azından İstanbul’a oranla) düşünebiliriz sanırım.
•    Ben romantik detaylara takılan biriyimdir. O yüzden burada en şaşırdığım şeylerden biri de el ele yürüyen çift sayısı. Bakın yaş kaç olursa olsun çiftler elele yürüyorlar. Bakıyorum belli ki senelerdir evliler ama ne adam kadını ne de kadın adamı bırakmıyor. Bununla alakalı sosyal medya hesabımdan da paylaşımlar yapmıştım. Buradaki beyefendiler eşlerinin gözünün içine bakıyor (istisnalar kaideyi bozmaz) Ey İstanbul! Duy sesimizi..

* Ve serinin birinci yazısını daha bu sabah da yaşadığım bir hadiseyle bitiriyorum. Ben mesleki deformasyondan mıdır nedir taksiye bindiğimde şoförlerle sohbet etmeyi çok severim ve çok da soru sorarım. İstanbul’da bundan  hoşlanmazlardı burada ise herkes sohbet etmeye hevesli. Hem burada ‘yakın mesafe’ krizi de yok. Kimse sizi almamazlık etmiyor ya da yarı yolda trafikten fenalık geçirip sizi indirmiyor (Bu hadiseyi İstanbul’da onlarca kez yaşadım)  Kısacası bu şehirde takside de daha ‘güvende’ hissediyorsunuz…

DİPNOT: Şehri keşfeden biri olarak TÜM önerilere açığım. Beklerim…

Recent Posts

Acun Ilıcalı’dan Wanda Nara ve L-Gante iddialarına yanıt: Tamamen yalan

Fenerbahçe Asbaşkanı Acun Ilıcalı, son günlerde kendisi hakkında çıkan iddialara sosyal medya üzerinden yanıt verdi.…

15 dakika ago

Derbi öncesi ortalığı karıştıran Wanda Nara iddiası: Acun Ilıcalı’dan açıklama geldi

Son günlerde sosyal medyada, Fenerbahçe Asbaşkanı Acun Ilıcalı'nın, Arjantinli ünlü model Wanda Nara ve sevgilisi…

15 dakika ago

Hastanede karbonmonoksit zehirlenmesi: CHP’den Sağlık Bakanlığı’na sert eleştiri

Cumhuriyet Halk Partisi Sağlık Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Dr. Zeliha Aksaz Şahbaz, Kanuni Sultan…

16 dakika ago

Göztepe, Ziraat Türkiye Kupası’nda Kasımpaşamaçına hazır

Göztepe, Ziraat Türkiye Kupası B Grubu’ndaki üçüncü maçında Kasımpaşa ile karşılaşmak için hazırlıklara başladı. Adnan…

1 saat ago

Galatasaray- Fenerbahçe derbisinin ilk 11’i belli oldu!

Süper Lig'in heyecanla beklenen derbisinde Galatasaray, Fenerbahçe'ye deplasmanda konuk olacak. Fenerbahçe, maç için tüm stratejisini…

1 saat ago

Spor yapanlar dikkat: Aşırı egzersiz ‘kas yıkımına’ neden oluyor!

Kas geliştirmek isterken fazla spor yapmak, sandığınız kadar yararlı olmayabilir. Uzmanlar, aşırı spor yapmanın 'kas…

2 saat ago