Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 8 Mart 2002’de; “Son zamanlarda bir şey daha çıktı hastanelerde şöyle böyle oluyor diye. Bakın hatalarımız olabilir. Bu devasa şehir hastanelerini yapanlar kim? Doktorlar az para aldığı için ayrılıyorlar. Değerli kardeşlerim samimi konuşuyorum dost acı söyler. Ama gerçeği söyler bu hastaneleri inşa eden biziz. Bu doktorları okutan yetiştiren bu devlet değil mi? E? Bu devlet sizi okuttu yetiştirdi en çok maliyeti yüksek olan da sağlıktır. Ama şimdi az para veriyormuş. Sordum en az alan ne alıyordur? 8 bin 9 bin, en yüksek alan 25 bin civarında. Buna rağmen özel sektör çok daha yüksek verdiği için oralara kaçıp gidiyorlar mı? Açık konuşuyorum, açık konuşmayı severim. Varsın gidiyorlarsa gitsinler” demişti.
Ardından, üniversitelerde akademik kadrolarda görev yaparken, mesai sonrasında özel muayenehanelerde hizmet verenlerle ilgili bir genelge yayınlandı.
İzmir Tabip Odası Başkanı Süleyman Kaynak, bu iki gelişmenin ardından istifa eden hekim sayısında artış olduğuna dikkat çekti. Kaynak, ANKA Haber Ajansı’na konuştu. Üniversite hastanelerinin birer işletme durumuna sokulduğuna dikkat çeken Kaynak, şunların söyledi:
“Üniversite hastaneleri aslında araştırma, geliştirme tıp alanında gelişmelere ön ayak olma yönünde çalışmalar yapan kurumlardır ve öğretim üyeleri de hem lisans düzeyinde hem lisans üstü hem de kariyer düzeyinde bu tür çalışmaların öncüsüdürler, planlayıcısıdırlar ve hayata sağlayan bilimsel kişilerdir. Fakat üniversiteler parasal olarak, finansal olarak özellikle yeteri kadar destek bulamadıkları için kendi yağlarıyla kavrulmak durumunda ve adeta özellikle sağlıkta dönüşüm programının da çerçevesi içerisinde bir işletme durumuna sokuldular. Ve bu nedenle de öğretim üyelerinin bu işletmelere parasal katkı sağlamaları için ameliyat yapmaları, hasta bakmaları, elbette ki hizmet açısından da bazı görevler almaları yönünde zorlamalar başladı. Açıkçası üniversiteler araştır geliştirme ve bilimsel etkinlikten koparılarak diğer hizmet hastanesine ve dolaysıyla para kazanan işletmeler yapısına dönüştürülmeye çalışıldılar. Bunun sonucunda da öğretim üyelerine araştırma geliştirme yerine hizmet hasta bakma, daha fazla hasta bakma, daha fazla üniversitenin işletme olarak gelir temini etmesine katkıda bulunması yönünde baskılar yapılmaya başlandı. Bu tabii üniversiteler için çok olumsuz bir gelişmedir. Ve dolaysıyla bu uygulamada muhtemelen bunun örneklerinden bir tanesi olarak değerlendirilebilir. Bu olayı biz İzmir Tabip Odası olarak da takip etmekteyiz ve eğer gerekirse hukuki yollara gidilebileceğini de burada ifade etmek isterim.
“9 EYLÜL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİNDE BAZI ÖĞRETİM ÜYELERİNİN HEKİMLİK YAPMALARINA İLİŞKİN RESMİ İŞLEMLERİNİN YAPILDIĞI PROBEL SİSTEMİ KAPATILMIŞ”
9 Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesinde bazı öğretim üyelerinin hekimlik yapmalarına ilişkin resmi işlemlerinin yapıldığı probel sistemi kapatılmış böyle bir duyum aldık. Tabi bu insanların hekimlik yapmasını engelleyen bir uygulama bunun ne için yapıldığına dair somut bir gerekçe yok. Fakat göründüğü kadarıyla bu tür uygulamalar üniversitelerde öğretim üyelerinin araştırma, geliştirme, bilimsel çalışma gibi hizmetlerini engelleyici ve öğretim üyelerinin üniversiter yapıdan soğumalarına yol açıcı birtakım örneklerdir”
“ULUSLARARASI SIRALAMALARDA TÜRK ÜNİVERSİTELERİ İLK 400’DE YER ALMIYOR”
Üniversitelerin bu şekilde hizmet hastanelerine ve bir para kazanma amacıyla işletilen işletmeler haline dönüştürülmesi sürecinin çok önemli bir karşılığı Türkiye’de üniversitelerin akademik anlamda zayıflaması gibi bir sonuç vermekte olduğunu söyleyen Başkan Kaynak, “Yayınlara bakılarak yapılan uluslararası sıralamalar vardır. Ve bu sıralamalara baktığımız takdirde Türkiye’nin ilk 400 üniversite içerisinde hiç üniversitesinin olmadığını görüyoruz. Bu çok ciddi bir sorundur. Çünkü Türkiye’de şu anda 208 tane üniversite etkinlik göstermektedir. Fakat bu üniversitelerden hiçbirisinin dünya sıralamasında ilk 400’e giremediğini ilk 500 içerisinde sadece üç tane olduğunu ve bu üç üniversitenin de özel üniversite olduğunu görüyoruz. Buna karşılık buna karşılık ilk bin içerisinde de 7 üniversitenin olduğunu görüyoruz. Bu da göstermektedir ki Türkiye’de üniversiter ve akademik gelişme maalesef çok yavaşlamış görünmektedir. Yayın araştırma geliştirme anlamında yavaşlama görülmektedir. Bu da özellikle yayın açısından daha zengin ve daha etkin faaliyet göstermekte olan tıp fakültelerinin gerilemesiyle zayıflamasıyla, öğretim üyesi kaydıyla ilgilidir. Bugün Dokuz Eylül Üniversitesi’nden yaklaşık 54 civarında öğretim üyesi, Ege Üniversitesi’nden de yaklaşık 31 civarında öğretim üyesinin ayrıldığını veya ayrılmak için müracaat etmiş olduğuna ilişkin duyumlar almaktayız. Yani İzmir’de iki tane kamu üniversitesinden yaklaşık 90 civarında öğretim üyesinin ayrılmak isteyişi, ayrılma çabası içerisinde olması çok acıdır. Bunun nedenlerine sadece bir Ege Üniversitesi veya Dokuz Eylül Üniversitesi olarak değil Türkiye’deki üniversitelerin büyük bir sorun içerisinde olduğunu anlayarak ve yaklaşarak değerlendirmek gerekir” dedi.