CHP İzmir Milletvekili ve TBMM Plan Bütçe Komisyonu CHP Grup Sözcüsü Rahmi
Aşkın Türeli, Cumhuriyet mirası kurum ve kuruluşları bünyesinde bulunduran ve 2023
yılı itibarıyla 9.3 trilyon liralık büyüklüğe ulaşan Türkiye Varlık Fonu’nun
‘denetimsizliğine’ dikkat çekti. Türeli, “Resmen ikinci bir Hazine yarattılar.
Denetimsizlikte ısrarlılar. Meclis’e yeterli bilgi verilmiyor. Türkiye’nin yurt dışındaki
imajı açısından da fon üzerindeki bu sır perdesi kalkmadığı sürece ekonomi
düzelmeyecektir” dedi.
Türeli, TBMM Plan Bütçe Komisyonu’nda görüşmeleri tamamlanan TVF 2023 Yılı
Denetim Raporları üzerine 170 sayfalık bir Muhalefet Şerhi (Ek Görüş Raporu)
hazırladıklarını belirterek, yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Türkiye varlık fonu denetim sorunu komisyon takvimine de yansıdı. Denetim raporları 55 gün
gecikmeyle Cumhurbaşkanlığına tevdi edildi. Raporların TBMM Plan ve Bütçe
Komisyonu’nda görüşülmesi yasal tarihten 75 gün sonra gerçekleşti. TVF Yönetim
Kurulu üyelerinden Genel Müdür Salim Arda Ermut dışındaki diğer yönetim kurulu
üyeleri toplantıya katılmadı.
En büyük Kit’ler Türkiye varlık Fonunda
Türkiye ekonomisinde önemli olan Ziraat Bankası, Halkbank, Vakıfbank, TPAO,
BOTAŞ, PTT, Türk Telekom, Turkcell, THY, Eti Maden, Çaykur, Borsa İstanbul gibi
kurumlar Türkiye Varlık Fonu’na devredildi. Fon büyüklüğü 2023 yılı itibarıyla 9.3
trilyon liraya, dolar bazında ise 318 milyar dolara ulaşmış durumda. Bu rakam
Türkiye’nin GSYH’sinin yüzde 36’sına denk düşen bir büyüklüğe işaret ediyor.
Ülke ekonomisinin yönetimi ve kamu iktisadi işletmeciliğinde yepyeni paralel bir
yapılanma söz konusu. TVF ve şirketleri Sayıştay denetimi dışında tutulmasının yanı
sıra ihale mevzuatından personel rejimine, Rekabet Kanunundan SPK mevzuatına,
vergi-resim-harç muafiyetine kadar 30 farklı alanda istisna ve muafiyete sahip.
Bu kadar çok sayıda kanunu ilgilendiren istisna ve muafiyetlerin varlığı TVF’nin
fazlasıyla özerk ve kendi başına buyruk bir yapı olmasını getiriyor.
Türkiye varlık fonu ciddi bir kamusal bir denetime tabi değil. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonundaki
görüşmelerde esas alınan ve Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu
koordinasyonunda hazırlanan denetim raporları, fon bünyesinde bulunan kuruluş ve
şirketlerin, daha önceden bağımsız denetim kuruluşunca hazırlanan raporlarının ve
içeriğindeki finansal tabloların sadece uluslararası muhasebe standartlarına
uygunluğunun tespiti ile sınırlı bulunmaktadır. Fonun yapısı ve işleyişine, yapılan
işlemlerin hukuka uygunluğuna, yerindeliğine, gerekliliğine ve ekonomik amaç ve
hedeflere uygunluğuna ilişkin bir denetimin söz konusu olmadığını görmekteyiz. Bu
denetimsizlik aynı zamanda Türkiye varlık fonu’nun bünyesinde kamu kurum ve kuruluşlarının yer
aldığı düşünüldüğünde kamu mali yönetiminin açıklık, şeffaflık ve hesap verilebilirlik
ilkelerinin yok sayıldığı bir yapıya işaret etmekte olup, ülke ekonomisi açısından çok
büyük bir sakınca oluşturmaktadır. Bunun sonucunda Türkiye Varlık Fonu’nun
TBMM tarafından yapılan denetim işlevi de etkisiz kalmaktadır.
TVF kurulma, yönetilme, kaynak tahsisi-finansman ve denetlenme açılarından
tamamen Cumhurbaşkanına bağlı. Cumhurbaşkanı’nın hem Cumhurbaşkanı sıfatıyla
hem de TVF Yönetim Kurulu Başkanı sıfatıyla yetki ve görevleri bulunmakta.
TVF’nin yapısına uluslararası standartlar açısından bakıldığında yönetime ve denetime
ilişkin tüm fonksiyonların tek bir kişide birleştiği böyle bir varlık fonu yapısı dünyada
yok. Bu görevlerin aynı kişide birleşmesi hem yönetim hem de denetim açısından
idare hukuku prensiplerine göre çok ciddi bir sakatlık yaratıyor.
Denetim Raporlarının incelenmesi sırasında başta Devlet Denetleme Kurulu Başkanı
olmak üzere çok sayıda Cumhurbaşkanlığı üst düzey personelinin ve Türkiye Varlık
Fonu Yönetim Kurulu üyelerinden bazılarının aynı zamanda Türkiye Varlık Fonu
bünyesinde bulunan şirketlerde yönetim kurulu üyesi olarak da görev yaptıkları tespit
edilmiştir. Söz konusu durum genel yönetim ve denetim prensiplerine açık bir
aykırılık teşkil etmektedir.
Fon Türkiye’nin son dönemde etkisine girdiği otokratik yapının ve merkeziyetçi
siyaset anlayışının sembol yapılarından biri haline gelmiştir. Fon ile Cumhurbaşkanlığı
makamı arasındaki ilişkinin bir an önce sonlandırılması gerekmektedir.
Türkiye Varlık Fonu’nun Hazine ile ilişkisinin şeffaf olmaması bir yana fon bünyesindeki kuruluşların
kamu hesapları ve bütçe dışında tutulması da bütçe açığını perdeleme işlevi
görmektedir. Türkiye Varlık Fonu ile resmen ikinci bir Hazine kurulmuştur. Ciddi bir kamusal
denetimin olmaması ve kamu bankaları örneğinde olduğu gibi yandaş şirketlere
usulsüz kaynak aktarımlarının yapılması kamuoyunda fonun işleyişi üzerine yapılan
tartışmaları yoğunlaştırmıştır.
Türkiye’nin yurt dışındaki imajı açısından da fon
üzerindeki bu sır perdesi kalkmadığı sürece ekonomi düzelmeyecektir.
Denetim raporları incelendiğinde öne çıkan bazı hususları şöyle sıralayabiliriz:
Türkiye Varlık Fonu bünyesinde BOTAŞ ve PTT gibi kuruluşların yanı sıra TVF tarafından kurulan
10 şirketten 4’ü ve 1 adet alt fon zarar etmektedir. Denetim elemanları Türkiye Varlık
Fonu bünyesinde kurulan 10 şirketten 4 adedinin ve 1 alt fonun zararlarının nedenini
araştırmamış ve detaylı değerlendirme yapmamışlardır.
Denetim Raporlarında; bağımsız denetçinin “şartlı görüş verme” “görüş vermekten
kaçınma” gibi durumlarda ortaya konulan olumsuzluklarla ilgili tespitlerin
değerlendirilmek üzere sadece TVF Yönetimi AŞ’ye bildirilmesi ile yetinilmiştir. Bu
konular üzerinde detaylı inceleme yapılmaması veya konunun incelenmek ve
gerekiyorsa soruşturulma yapılması için zaten bünyesinde denetim yapılan Devlet
Denetleme Kuruluna havale edilmemesinin nedeni anlaşılamamıştır.
TVF’nin ilk kurucu Genel Müdürünün tutukluluğuna sebebiyet veren olaylar ve
bununla ilgili değerlendirmeler denetim raporlarında yer almamıştır. Oysa bu genel
müdürün görev döneminde örtülü ödenekten aktarılan kaynakla yapılan usulsüz bir
komisyon ödemesi nedeniyle tutuklanması, bu konudaki kamu zararının oluşum şekli
ve ilgililerin sorumlulukları hakkında komisyon üyelerinin bilgilendirilmemesi
TBMM’nin denetim işlevini yerine getirmesini engelleyici bir tutumdur.
Denetim raporunda Türk Telekom’un yüzde 55’inin satın alınmasında kullanılan 11
bankadan toplam 1.581.760.000 ABD Doları tutarında kredi nedeniyle karşı karşıya
bulunulan kur riski konusunda herhangi bir değerlendirmeye yer verilmemiştir.
TVF tarafından 23.10.2023 tarihinde Turkcell paylarının satın alınması kapsamında
kullanılan kredilerin taksitlerinin ödenmesi için Ziraat Bankası’ndan 300 milyon ABD
Doları tutarında, Halk Bankası’ndan 100 milyon ABD Doları tutarında kredi
kullanıldığı belirtilmesine karşın bu kredi nedeniyle karşı karşıya bulunulan kur riski
konusunda da herhangi bir değerlendirme yer almamaktadır.
TVF herhangi bir izine ve onaya bağlı olmadan ulusal ve uluslararası piyasalarda
kendi başına borçlanabiliyor. Ayrıca, finansman sağlanırken TVF portföyü üzerinde
teminat, rehin, kefalet ve ipotek tesis edilebiliyor. Bu yetkilerin içerdiği sakıncalar bir
yana TVF’nin borçlanma piyasalarında paralel bir hazine gibi davranması borçlanma
açısından dışlama (crowding out) problemini gündeme getirebilecektir. Bu hususlara
ilişkin olarak yapılmış değerlendirmelere denetim raporunda yer verilmemiştir.
TVF’nin kamu bankalarının sermayelerini güçlendirme hamlelerinin iktidarın kamu
bankalarını düşük faizle kredi vermeye zorlama ve hesapsız ve verimsiz kredi hacmi
genişlemesine sebep olan hamleleriyle birlikte değerlendirmek gerekir.
Özel Tertip Devlet İç Borçlanma Senedi ihracı ile eskiden Hazine, kamu bankaları, Merkez
Bankası üçgeninde yapılan işlemlerin, şimdi TVF’ye bağlı kurulan Piyasa İstikrar ve
Denge Alt Fonu aracılığıyla yürütülmesinin nedeni anlaşılamamaktadır. Başka bir
ifadeyle TVF’ye bağlı bir alt fon Hazine’nin olanaklarını kullanmak suretiyle, kamu
bankalarının yapısının güçlendirilmesi işleminde aracılık rolünü üstlenmiştir.
TVF’nin hazineden borçlanarak sağladığı DİBS’leri kullanarak sermayesini
güçlendirdiği kamu bankalarından bilahare çok düşük faizlerde veya faizsiz kredi
kullanarak hazineye olan borcunu itfa etmesi izahtan varestedir. Denetim raporlarında
bu konuda da herhangi bir değerlendirmeye yer verilmemiştir.
Türkiye’nin GSYH’sinin yüzde 36’sına denk düşen bir büyüklüğün mali
pozisyonunun gerilemesi, borçlanma ile finanse edilmesi ve bunun yapılabilmesi için
koşullu (Hazine) garantilerin verilmesi bir mali zorluk yaşanması durumunda Türkiye
Cumhuriyeti Hazinesinin ödeme gücünü ciddi risklere maruz bırakabilecektir.
Sermayesiz-varlıksız TVF, kurulduğu 2016 yılından bu yana bir tasarım hatası olup,
ülke ekonomisinin yönetimi ve kamu iktisadi işletmeciliğinde yepyeni paralel bir
yapılanmaya işaret etmektedir. Böylesi bir yapılanmaya sahip olan Türkiye Varlık
Fonu’nun bir an önce tasfiye edilmesi gereği bulunmaktadır.”